İlk bölüm Cenk karakterinin şizofreniyle boğuştuğu zamanlarda yazdığı şiir ve yazılardan oluşuyor. Karakterin iç dünyası gibi karmaşık ve anlaşılması güç bir üslup mevcut. Ben okurken çok zorlandım sürekli dikkatim dağıldı fakat ikinci bölüm ilk bölümdeki bu bunaltıcı üsluptan tamamen sıyrılmıştı. İkinci bölümde Selin, Cenk ve şizofreniden doğan Deniz arsında bir aşk üçgeni karşılıyor bizi. Selin kendi olmaktan vazgeçmiş ve sevdiği mutlu olsun diye ona dönüşmüş bir karakter. Aslında Cenk tam olarak bunu istiyor. Fedakar insanın değer gördüğü nerede görülmüş ki bu hikayede görülsün zavallı Selin'in başına gelmeyen kalmıyor. Cenk şizofreniyi gerçek sevgiyle yeniyor (ki bu Selin'in sevgisi oluyor). Zavallı Selin de yaşadığı şeyleri görmezden gelip Cenk'i affediyor. Anlayacağınız kitabı karmaşık duygular içinde bitirdim. Sinirlensem mi üzülsem mi bilemedim, daha tuhafı ben olsam şöyle yapardım falan bile diyemedim okurken. Çok etkileyici cümleler ve göndermelerle dolu biraz sabır isteyen bir okuma yolculuğuydu benim için.
Bu kitabı okuduğumda üniversiteye başlamış olacağıma dair bir söz vermiştim kendime. Ne mutlu ki bu gün bu kitabı bitirmiş bulunuyorum :) Kitabın konusuna gelirsek bir genç kızın aşık olduğu adamla bir şekilde evlenmesini ve türlü planlarla kendini kocasına kabul ettirmesini anlatıyor ve kitap yaşanan onca şeye rağmen kız için mutlu sonla bitiyor. Ama dışardan bakan bir göz olarak evliliğe mecbur bırakılan delikanlının mutluluğuna dair bir takım şüphelerim mevcut. Ayrıca kitapta bir soyad var ki yazarın daha önceki eserine atıfta bulunuyormuş hissi ve bütün badirelerin bu soydan kaynaklandığı düşüncesi peşimi bırakmadı. Genele bakacak olursak zaman zaman bu ne biçim diyalog dediğim yerler olsa da hoşuma giden bir kitaptı.
Yeter ki Sonu İyi BitsinWilliam Shakespeare · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20101,707 okunma