Takrir-i Sükun
Şubat ayında Bingöl'de başlayan Şeyh Said İsyanı kısa zamanda yayıldı. Hareket, bir Kürt isyanı gibi görünmekle birlikte aslında dini nitelik taşıyordu. Apar topar Ankara'ya çağrılan İsmet Paşa, bunu bir karşıihtilalin ilk adımı olarak görüyor ve acilen, sert önlemlerle bastırılması gerektiğine inanıyordu. Fethi Bey ise asıl sorunun, bölge halkının yoksulluğu olduğunu söylüyor, o yüzden işin bir güvenlik meselesi olarak ele alınıp sert tedbirler uygulanmasına karşı çıkıyordu. Cumhuriyet daha bir yaşındayken böyle bir ikilemle karşılaşmıştı. Gazi, bu iki farklı görüş arasında hiç tereddüt etmeden İsmet Paşa'nınkini seçti. "Devrimi başlatan tamamlayacaktır," dedi. Bu mesajla Fethi Bey istifaya davet edilirken, İsmet Paşa çizmelerini giyip başbakanlığa geri döndü. İki gün içinde hükümete olağanüstü yetkiler veren Takrir-i Sükun Kanunu'nu çıkardı. İstiklal Mahkemeleri'ni kurdu. Bu önlemlere itiraz eden Terakkiperver Fırkası kapatıldı.
Sayfa 57 - Can YayınlarıKitabı okudu
160 syf.
8/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Doğu Türkistan Davamız!
Yakup Han Be-Devlet'in vefatı üzerine yaklaşık iki yüz yıldan beri çin işgali altında bulunan Doğu Türkistan, 1949'da tamamen işgal edilmekle kalmamış, yapılan mao komünist devrimi'nden bu yana sistematik bir şekilde Uygur Türk'ü Müslümanlar üzerinde işkencelerini arttırmış ve bir kısmını "çinlileştirme" yolunda yok
Doğu Türkistan Davamız
Doğu Türkistan DavamızBarış Kurt · Kaşgar Yayınevi · 202311 okunma
Reklam
Beşinci Kuvvet: İzzet-i İslâmiyedir ki, i'lâ-yı Kelimetullahı ilân ediyor. Ve bu zamanda i'lâ-yı Kelimetullah, maddeten terakkiye mütevakkıf ve medeniyet-i hakikiyeye girmekle i'lâ-yı Kelimetullah edilebilir. İzzet-i İslâmiye'nin iman ile kat'î verdiği emri, elbette âlem-i İslâmın şahs-ı manevîsi o kat'î emri, istikbalde tam yerine getireceğine
Sayfa 35 - Envar NeşriyatKitabı okudu
Kürtler İstiklâl Harbi'nin neresindedir?
Orman denilen sey bütündeki orman varlıklarının hepsinin müşterek ve muvaffakiyet kazanmış bir teşebbüsüdür. Yanan bir ormanın yerine bir yenisini koyamaz veya medeniyetin çöl şekline çevirdiği araziyi yeniden ormanlaştıramazsınız. Bu sebeple ilki milâdi XIII. asırda, ikincisi İstiklâl Harbi akabinde vuku bulan Türk topraklarının vatanlaştırılma hâdisesini tekrar etmeğe hiçbir kulun gücü yetmez. İki vatanlaşma hâdisesi de Müslümanlar arası bir iştirakin mahsulüdür. Kürtler İstiklâl Harbi'nin mağlupları kampında değildirler ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bir Kürt meselesiyle yüzyüze olduğunu dile getirenlerin bir kısmı değil, tamamı İstiklâl Harbi'nin mağluplarıdır. Düşmanlarımız mağlup ettiklerimizdir. O halde biz kimiz? İstiklâl Harbi'nin galipleri kimlerden terekküb ediyor? Eveleyip gevelemeğe lüzum yok... Bunlar Müslümanlıklarını Türklük sıfatıyla tescil ettirenlerdir. Ormanı görmemize mâni olanlar bize Kürtlerin Türkiye Cumhuriyetin'den hak talepleri olduğunu söylüyor. Halbuki Kürtler bu toprakların vatanlaşmasının muzafferi olduklarının ve eğer küfrün karşısında kazanılan zafer Türklerin tesanüdü sayesinde idiyse bu bütüne işaret edilmesinin zaruretini müdafaa ediyor. Kürttür diye bildiklerimizi küfrün dümen suyundan gitmedikçe kendilerine hiçbir kazanç sağlanmayacağı dürtüsüyle hareket edenlerden ibaret sanmak ormanı görmemek, ağaçlara takılıp kalmaktır. 5 Ocak 2013
Koyun can derdinde kasap et...
Birçok vatansever din adamı Ankara'da Mustafa Kemal'in yanında Milli Hareket'e manevi destek verirken, birçok din adamı gönüllü birliklere katılıp cephede düşmanla çarpışırken ve birçok din adamı da Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine katılıp vatan mücadelesi verirken Said-i Nursi, "Meclis'te namaz kılma­yan milletvekilleri" gibi ayrıntılarla uğraşmış, Milli Hareket'in lideri Mustafa Kemal'le çatışmaya girmiş ve "Ankara'da dinsiz­lik havası seziyorum" diyerek, dinsel duyarlılıkları yüksek milletvekillerini kışkırtmış ve bu "vizyonsuz" yaklaşımıyla Mustafa Kemal'e ve Milli Hareket'e "dinsiz" damgası yapıştırmak için fırsat kollayan işgalci İngilizlerin işini kolaylaştırmıştır. Sait Molla ve Said-i Nursi'den sonra yakın tarihimizde İn­giliz çıkarlarına hizmet eden üçüncü bir Sait daha vardır. 1925 yılında "din ve şeriat" oyunlarıyla doğuda büyük bir Kürt ayak­lanması çıkaran bu üçüncü Sait, İstiklal Mahkemelerinde yargı­lanıp idam edilecek olan Şeyh Sait'dir.
Sayfa 433 - 6. baskıKitabı okudu
Artık açık olan şudur ki; PKK, Kürt kılığına girmiş Hoybun Ermeni örgütü olup, Kürt çocukların ellerine silah verilip dağa çıkartılarak Ermeni örgütüne Kürt kılığı giydirilmek istenmektedir. Bitmez tükenmez bir Türk düşmanlığı ve bölücü PKK yandaşlığı ile hareket eden bazı Ermeniler aklını başına almak zorundadır. Ermenistan'da Rus ordusunun yardımıyla işgal ettikleri Türk toprağı Karabağ'dan çekilmeyi hiç düşünmüyorlar. Fakat aynı milletin bir başka devletine (hem de "soykırıma uğrattı bizi" dedikleri bir ülkeye) kaçak yoldan girmeye çalışmaktan geri kalmadıkları bir gerçektir. Bizde bir atasözü vardır: "Yemek yediğin kaba pisleme." Üstelikte o yemek yediğin kabın sahibinin soydaşlarının toprağını gerçek bir soykırım yaparak işgal etmişken. Ama "ihanet" ve "işbirlikçilik" gibi bazı alışkanlıkların kolay kolay bırakılamadığı görülmektedir. Hatta genlere işlediği de bir gerçektir. Türk ve Kürt görünümlü tarihi düşman ile mücadele günümüzde bitecek gibi görünmemektedir. Egemenliğe ve toprak bütünlüğüne yönelik ardı arkası kesilmeyen bu saldırıların ve akan kanın azalmaması durumunda Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ulusu olan "Türk" milletinin son çare olarak ikinci bir Kuvayi Milliye hareketi ile topyekûn ve kalıcı bir çözüm için harekete geçmekten kaçınmayacağını, İstiklal Mahkemelerini tekrar kurmakta tereddüt etmeyeceğini düşünüyorum.
Sayfa 205 - Bilgi Yayınevi, 2.Basım, Nisan 2016Kitabı okudu
Reklam
70 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.