Müthiş bir duyarlılıkla dokunmuş Mine Söğüt hem bu semtin hem de Istanbul'un tarihine ve insanlarına..."Eğer tarihi kazananlar değil haklı olanlar yazsaydı, bugün hayat tüm dünyada ve bu mahallede bambaşka olacaktı."
Çocuklukları, genç kızlıkları, kadınlıkları başkalarınca mahvedilmiş ve sonunda delirmiş pek çok kadının hikayeleri oldukça değişik bir üslup ve hikaye düzeni içerisinde anlatılmış. Bazı kadınları erkekler, bazı kadınları da erkekler tarafından delirtilen kadınlar delirtmiş.
Anlamı pekiştirmek için yapılan kelime tekrarları çok ilgimi çekti. Simgesel ve şiirsel bir dili var Mine Söğüt'ün. Okudukça hem hikayelerden hem de kullanılan üsluptan ötürü aklım hep Sevgi Soysal'a ve onun kahramanı Tante Rosa'ya gitti. Fakat Mine Söğüt'ün dili çok daha karamsar, kahramanları da öyle. Ve ben daha çok beğendim bu dili.
21 deli/delirtilmiş kadınla tanıştım. En beğendiğim öyküler ise:
"Annemin Harikulade Saçları"
"Beni Öldürmek İsteyen Muhteşem Hayat"
"Kürt Kediler Çingene Kelebekler"
"Maharetli Pembe El"
"Madam Arthur Bey"
"Naz Neden Derine Gömmemiş Kediyi?"
"Vakvak Ağacı" oldu.
Efsanevi bir ağaç olan Vakvak ağacına yazılan hikaye çok etkileyiciydi. Okumanızı tavsiye ettiğim bir kitap Deli Kadın Hikayeleri...
Mine Söğüt'ün kalemini ilk kez tanıdığım Deli Kadın Hikâyeleri bende çok değişik hisler uyandıran, satırlarına derin anlamlar yüklediğim bir kitap oldu.Yazarın tuhaf anlatım tarzı ve kitabın adında da belirtildiği gibi deli, toplumun önyargıları altında ezilmiş kadınların hikâyeleri beni tahmin ettiğimden de çok etkiledi.
Mine Söğüt'ün öyle bir
Mine Söğüt‘ün kaleminin farklılığı, o değişik hayal gücü gerçekten çok muazzam. Farklı bir hayal gücüyle İstanbul’un çok merak edilen sokaklarına doğru keyifli bir yolculuk.