1)Tanrının yardımıyla Nisanın yirmi üçüncü günü Cuma namazından sonra Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
2)Yurdun bağımsızlığı, Yüce halifelik ve Padişahlığın kurtarılması gibi en önemli ölüm dirimle ilgili görevleri yapacak olan bu Büyük Millet Meclisi'nin açılış gününü Cumaya getirmekle o günün kutsallığından yararlanılacak ve
İstiklal Marşı Kabulü ve Süreci
Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş sürecinde başlayan Milli Mücadele için kurulan Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı esnasında bir milli marş ihtiyacı duyar. Savaş ortamında olunması ve buna mukabil halkın topyekun örgütlenmesi için gereken motivasyona dönük olarak milli marş yazımı süreci başlatılmıştır.
İngiltere'nin bu oyunlarına ülkenin içinden de, oluşumların içyüzlerini bilmeden, salt bir ittihatçı düşmanlığı önyargısıyla destek verenler de vardı. Damat Ferit hükümetinde Şeyhülislam olan Mustafa Sabri, Ankara'da "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" temeline dayanan anayasanın kabulü ve Meclis Reisi M. Kemal'in 28
Atatürk'ün demeç ve bildirileri arasında, bu bilinçlenmenin kademe kademe oluşmasını yansıtan bir hayli örnek vardır. Bu bilinçlenmenin silahtan da, giyim kuşamdan da önemli olduğunu kanıtlayan örnek 14.8.1920 tarihli Meclis konuşmasından alınabilir:
"Hamdullah Suphi Bey diyor ki orduyu daha iyi silahlandırabilir ve giydirebilirdik. Hayır Hamdullah Suphi Bey, daha iyi silahlanamazdık. Edemezsin ve edemeyeceksin. Bunu söylüyorum efendiler. Fakat askerlerimizin biraz çıplak, yırtık elbise ile bulunması hiçbir vakit bizim için bir utanç degildir. Bana Fransızlar, elbisesiz askerlerin çete olduklarından bahsettikleri zaman, hayır onlar çete değildir, bizim erlerimizdir dedim. Üzerinde üniforma yoktur dediler. Üzerindeki elbisesi üniforma dedim ve bunu Fransızlar anlamlı ve yeterli bir yanıt buldular. Dolayısıyla elbisesiz olsun, köylü elbiseli olsun, yeter ki onları yerinde kullanalım ve kutsal amacımıza varalım."
Kralla , din adamıyla, asaletle yönetilen bir akıl hastasını temsili, kuralsız bir zamparanınsa gerçek hükümdar olduğu, meclis üyeliğinin babadan oğula geçmesi gibi sağduyuya yapılan böylesi bir hakarete göz yumulduğu bir toprakta aklın duyulma şansı nedir? Psikoposluk heyetinin başında böyle bir şarlatanın olduğu, böylesine kibirli bir suistimalin pohpohlandığı, zulmeden kiliseye katlanıldığı ,kutsal sayıldığı ve meşrulaştırıldığı ,sadece yerinde sayan bir ordu muhafaza edilmeye devam edilirken, tembel papazlar ordusu ve onların yoksul ailelerinin işin kaymağını yediği bir ülkede aklı selimden söz edilebilir mi?
“Cehalet dini olduğu kadar katilleri de besleyen bir şeydi. İnsan bilim ve mantığın dizginlerine bağlı olmayan bir yerde sorularının cevaplarını aramaya başlarsa, akla aykırı düşen dinsel fermanları kabul etmek zorunda kalacak demektir.”