OKUMA ALIŞKANLIKLARININ BİR İNCELEMESİ
Dalmak bir kitabın içine Dermanken pek çok şeye okul hariç Gözlerimi bozmaya değerdi Bilmek hiç istifimi bozmadan Sağ kroşeleri dağıtacağımı Benim iki katım sütü bozuklara.
Sonra, iki santim kalın gözlüklerle Sırf eğlencemdi şeytanlık: Ben ve pelerinim ve sivri dişlerim Karanlıkta müthiş zamanlar geçirdik. Sevişerek dövdüğüm kadınlar! Onları beze gibi parçaladım.
Pek okumuyorum şimdi: herif Kızı hüsrana uğratan, Kahraman gelmeden önce, çatlak Sarı benizli dükkân işletmecisi, Hepsi çok tanıdık. Kafayı çek daha iyi: Kitaplar bir kamyon saçmalık.
Have I been wrong, to think the breath
That sharpens life is life itself, not death?
Düşünmekle hata mı ettim, yaşamı sivrilten fısıltının
Ölüm değil de yaşamın ta kendisi olduğunu?
Bir domuz Yitik Cennet'i ne kadar anlatabilirse, postmodernizm de bu şeylerin eksikliğine ancak o kadar ağıt yakabilir. Richard Morty'ye yakışır bir ifadeyle, kaşınmayan bir yeri kaşımanın âlemi yoktur.
Tanrı'nın ölümünü modernizm bir travma, bir hakaret, bir ıstırap kaynağı ve bir kutlama sebebi olarak deneyimlerken, postmodernizm onu deneyimlemez bile. Kafka'nın, Beckett'ın ve hatta Philip Larkin'in aksine onun evreninin merkezinde Tanrı şeklinde bir boşluk yoktur. Aslına bakılırsa onun evreninde hiçbir boşluk yoktur. Postmodernizmin post-trajik olmasının nedenlerinden biri budur. Trajedi, telafisi olmayan bir kayıp ihtimalini içerirken, postmodernizm için kaybedilmiş önemli hiçbir şey yoktur. Sadece, zorla idealleştirilmiş daha yüce, soylu, derin şeyler ararken bu olguyu kayıtlara geçirmeyi başaramamışızdır. Öyle ya da böyle, trajedinin belli bir öznellik derinliğine ihtiyaç duyduğu düşünülür; ki Beckett'ta trajedi yokmuş gibi görünebilmesinin bir nedeni de budur. Postmodern özne, kendi içinde trajik soğukkanlılığa uygun bir aday olmasına yetecek bir derinlik ve süreklilik bulmakta zorlanır.