Ah Pollyanna,
İçimde sanki hep aynı şarkıyı çalan bir laterna:
Cancağızım basma perdeme bir çiçek de sen olsaydın
Kaçarken yangın merdivenlerine
Keşke grapon kağıtları assaydın.
Aç kalmadan yemek yemek, iyice sıkışmadan tuvalete gitmek, aldatılmadan ayrılmak gerektiğini anlayamıyordum. Daha çok tepkisel yaşıyordum. Tercihlerimi olanlar belirliyordu. Bir şeyler olmadan boşlukta, hiçlikte yapabildiğim bir şey yok gibiydi. Durup dururken kararlar almak için çok korkaktım. Kapım hala sağlamken hırsla dolmak, gaza gelmek ve harekete geçmek için yetersiz olmalıydım. İhtiyaç ortaya çıkmadan önlemini almak için yetersizdim. Başka şekilde yutulamayacak her büyük şey gibi, bütün bir yaşamı çok küçük parçalara ayırmıştım. Günlük bile değil, anlık... Yap ve gör! Hop ve hop!
Dünyada en çok sabahlara güvenin. Dün geceki adamın adamlığını, alkolün baş ağrısını, yazdığın şiirin berbatlığını sabah anlarsın. Freuddur, Kanttır, doktordur sabahlar...
bazen bir duyguya kapılır insan, öfke, aşk, acı... ama kime karşı olduğunu bilemez. Sadece karnının ortasına oturmuş bir histir. yolunu kaybetmiş, kimsesizdir... durup dururken düşüverir içine ve karşı koyamadan kapılırsın ona, bir şey yapamazsın... Nedenini bilemezsin... Sadece hissedersin... İşte bu duygu, duyguların en saf halidir... sade süttür, şekersiz çaydır, tuzsuz yemektir. sanki başka birileri başka birilerine hissedecekken kopup gelmiştir içine... Diğer duygular gibi, algınıza, yönlendiği kişinin anıları karışmaz... öfke duyduğun kişinin bakışları, aşık olduğun kişinin güzel teni işin dışındadır, sadece aşk, sadece öfke ya da sadece üzüntü vardır. Sokakta savrulan pazar poşeti gibi gelir takılır paçana... Hışırdar, hava dolup şişer, boşalır ve yine senin karar vermediğin bir anda kapılır bir esintiye ve kaybolur gider.
işte böyle, kimsesiz insanlar gibi, kimsesiz duygular vardır... Her gece birimizin karnında sabahlar...
Ah Pollyanna,
İçimde sanki hep aynı şarkıyı çalan bir laterna:
Cancağızım basma perdeme bir çiçek de sen olsaydın
Kaçarken yangın merdivenlerine
Keşke grapon kağıtları assaydın.
Ah Pollyanna,
İçimde sanki hep aynı şarkıyı çalan bir laterna:
Cancağızım basma perdeme bir çiçek de sen olsaydın
Kaçarken yangın merdivenlerine
Keşke grapon kağıtları assaydın.
“Yükünü tutmuş bir tüccar olan Bruno Crespi'nin aslan ağızlı gişeleri olan tiyatroda oynattığı canlı resimler ise, Macondoluları çok öfkelendiriyordu. Çünkü bir filmde ölüp gömülen ve ardından seyircilerin gözyaşı döktüğü biri, bir sonraki filmde yeniden canlanıyor ve bu kez Arap kılığında ortaya çıkıyordu. Oyuncuların başlarına gelen felaketleri