Çok beğendiğim kitaplar hakkında uzun inceleme yazamıyorum. Yazanları da tebrik ediyorum:) İçimdeki derinliklere dokunan , cümlelerini kendi cümlelerim sandığım kitaplar öyle yoğun duygular bırakıyor ki bende darmadağın hisler yaratıyor ve zihnimi toparlayamıyorum. Bu inceleme de işte bu samimi ve dağınık duygularla yazılıyor. Ön açıklamamı yaptıktan sonra kitaba geleyim. Daha evvel bir Latife Tekin kitabı okumuştum.( Sevgili Arsız Ölüm) Birkaç yıl oldu ve uzun süre üstüme büyü yapılmış gibi gezmiştim. Latife Tekin yarattığı dünyayla insanı efsunluyor. Kendinizi bir rüyanın içinde sanıyorsunuz. Eser masalsı bir üslupla ama dilin sınırlarını da çok incelikli kullanarak oluşturulmuş. Gelelim konusuna: Kitapta iki arkadaşın, dialogları,hayatı tanımlama ve anlama çabaları var. Emin ve Yasemin günlük hayatta karşımıza çıkacak türden insanlar değil. Emin eski bir ressam Yaseminse kendince yazılar yazan biri. Tek ortak noktaları aşka dair yaşadıkları hayalkırıklığı. Eser daha çok Emin’in aşk ve hayat algısı üstüne kurulmuş. Ormanda yaptak toplarken uzun yürüyüşlerle doğadan hareketle insanı tanımlamaları, derinlikli felsefik durum ve hayat tespitleri Latife Tekin’in özgün cümleleriyle taçlanıyor. Ayrıca sürekli görülen rüyalar ve iç konuşmalar da teknik bakımdan kitabı üstlere taşıyor. Sonu dışında hayal kırılığı yaşadığım bir yeri yok kitabın. Muhtemelen Latife Tekin yarattığı Emin karakterine uygun bitirmek için zorladı kendini ama beni hiç tatmin etmedi bitirme şekli. Kesinlikle Latife Tekin’in başka kitaplarını da okumalıyım, okumalıyız dedirtti bana kitap.
Adı Soyadı: Fatma Öcal / Kaya – Osman (Keçili) ile Muteber’den olma. D.1925 - Ö.2018
Çevresiyle kıyaslandığında Osman (Güllü) oldukça varlıklı birisidir.
Gökgöz Köyünün Samanlı mevkiinde evi vardır fakat bu ev onun sadece kışlık yurdudur. O, sayısını bilmediği kadar çok olan sığır ve keçilerini otlatmak için, Henis Dağı’nın neresi daha
Dünyadaki varoluş biçimine bu kadar karşı, insan olmaktan böylesine üzüntü duyan biri, hem sürekli başka bir şeye dönüşmekten söz eder, hem de kendi düşüncelerinde niye ısrar ederdi ki... Ne biçim bir dalgınlıktı bu?
Latife, Mustafa Kemal'i koca olarak şöyle tarif etti: ''Bir koca ki avucunda tutamazsın, bir koca ki çizgisinde yürüyemezsin, dünyanın gözü üstünde. Benim belimi büken de bu.''
''Bakın her genç kız evlenmeden önce bir sürü hayal kurar. Bu her genç kızın hakkıdır. Bazen hayallerinden daha güzel bir dünyayla karşılaşır. Bazen de bunun tam tersi olur. Siz evladım, siz herhangi bir insanla evlenmediniz. Bir kaplanla, bir arslanla evlendiniz. Bunu demir kafeslere hapsedemezsiniz. Hapsetseniz bile parmaklıkları kırıp yine çıkar. Sizin bütün derdiniz buradan geliyor.
Alıntı: Emin Çölaşan, ''Leman Karaosmanoğlu ile Sohpet, Atatürk'ü İki Kadın Deli Gibi Severdi'', Hürriyet 10 Kasım 1985