Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Liva Gülmez

Liva Gülmez
@livagulmez
Militan bireycilik çağındayız, kendine yeterli olmak kişisel gelişimin en değerli yanı olmuştur. Buna paralel olarak her şey hızlanmaktadır; hatta demografik, toplumsal ve ekonomik bir kaza riski pahasına da olsa her şey hızlanmak zorundadır. Bir sürat spirali içindeyiz. Daha hızlı tüketiyoruz, dolayısıyla daha çok tüketiyoruz; “çifti” de tüketiyoruz.
Reklam
İnsanın sonsuz mutluluğu olan şey, yine onun sefaletinin kaynağı olmak zorunda mıydı?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ve birbirimizi anlamadan ayrıldık. Bu dünyada birinin diğerini kolay anlamaması gibi
Kırılgan yaşamlarımızın her ânında başımıza gelebilecek beklenmedik olayları düşünecek olursak, her yeni gün bir mucizedir.
Reklam
Keşke herkes kendi içsel deliliğini bilse ve onunla birlikte yaşamayı öğrense. Dünya daha kötü bir yer mi olurdu? Hayır insanlar daha yürekli, daha mutlu olurlardı.
Herkesin ne olursa olsun hayatta kalmak için savaşını verdiği bir dünyada, ölmeye karar verenleri anlamak kolay mı?
Sevmek salt duyguyu mu barındırır?
Birisini sevmek sadece güçlü bir duygu değildir. Bir düşünce, bir yargı, verilen bir sözdür. Eğer sevgi sadece bir duygu olsaydı karşılıklı verilen sonsuza kadar sevme sözlerinin hiçbir temeli kalmazdı. Duygu geldiği gibi gider. İçinde yargı ve düşünce yoksa eğer onun sonsuza dek süreceğinden nasıl emin ola­bilirim?
Bize çiçekleri sevdiğini söyleyen bir kadının, çiçekleri su­lamayı unuttuğunu görürsek, onun çiçek sevgisine inanmayız. Sevgi, sevdiğimiz şeyin büyümesine yaşaması için gösterdiğimiz etken ilgidir.
En önemli verme edimi, maddi şeyler değil aksine insana özgü dünyadan bir şeyler vermektir. Bir kişi bir başkasına ne verebilir? Sahip olduğu en değerli şeyden, yaşamından, kendinden bir şeyler. Bu tabii ki kişinin yaşamını bir başkasına adaması anlamına gelmez. İçinde yaşattıklarıdır vereceği şeyler. Sevinç­lerini, ilgisini, anlayışını, bilgisini, nüktesini, üzüntü­lerini verebilir. İçinde yaşayan şeylerin dışa yansıyan her türlü belirtisidir verecekleri. Böylece yaşa­mından bir şeyler verdikçe karşısındaki kişiyi zengin­leştirir, kendi içindeki yaşama sevincini coşturarak onunkini de coşturur. Almak için vermez, vermek başlı başına doyulmaz bir sevinçtir. Verirken karşısında­kinin yaşamına bir şeyler aktarmaktan kendini ala­maz, bu aktardığı şey ona geri yansır. Gerçek ver­mekte, ona geri yansıyan şeyi almamazlık edemez. Vermekle, insan karşısındakini de veren kişi yapar, böylece her ikisi de birlikte yaşama yeni bir şey ge­tirmenin sevincini bölüşürler.
Reklam
Sevmek bir eylemdir edilgen bir duygu değil. Bir şeyin «içinde olmaktır» bir şeye «kapılmak» değil. En genel biçimiyle sevmenin etken yapısı, sevmenin al­mak değil öncelikle vermek olduğu biçiminde tanımla­nabilir.
Ortak yaşam birliğinin tersine, olgun sevgi kişinin kendi bütünlüğünü, bireyselliğini koruyarak gerçekleş­tirdiği birliktir. Sevgi, kişiyi diğer insanlardan ayıran duvarları yıkan, onu diğerleriyle birleştiren, insanın içindeki etkin bir güçtür. Sevgi kişinin soyutlanma ve ayrı kalma duygularını yenmesini sağlar. Kendisi olma­sına, bütünlüğünü sürdürmesine yol açar. Sevgide, bir olan iki varlığın iki ayrı varlık olarak da kalma­larının ikilemi yaşanır.
Bir­birine yabancı olan iki insan, aralarındaki duvarı bir­den yıkar, kendilerini birbirlerine çok yakın duyar, tek bir kişi gibi hissederlerse o an yaşamın en heye­canlı en baş döndürücü anıdır. Bu an sevgisiz kopuk soyutlanmış bir kişi için çok daha harikulade, çok da­ha mucizevidir. Bu mucizevi an yakınlaşma, cinsel çekicilik ve birleşmeyle başlar yada birlikte oluşur­sa gerçekleşmesi çok daha kolaylaşır. Ne var ki salt bu yapılarından dolayı bu tür sevgiler bitimsiz değil­lerdir. İki insan birbirlerini daha iyi tanıdıkça yakın­laşmalarındaki o mucizevi nitelik düş kırıklıkları çe­lişkiler bıkkınlıklarla ilk heyecanlarından artakalan ne varsa tümünü silip süpürürken kendisi de yavaş ya­vaş yiter. Başlangıçta bunun farkına varmazlar. As­lında birbirleri için o yanıp tutuşmalar, deli divane ol­malar, daha önceki yalnızlıklarının derecesini göste­ren bir kanıtken sevgilerinin şiddetinin ölçüsüymüş gibi kabul ederler.
Hiçbir şey bilmeyen, hiçbir şeyi sevemez. Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şey anlamaz, Hiçbir şey anlamayan, değersizdir Oysa anlayan kişi aynı zamanda sever farkına varır, görür...
Sosyopatlar, ya da psikiyatristlerin deyişiyle “antisosyal kişilikler” şahsi kazanç uğruna yaşamboyu aldatmaca sergilerler. Pişmanlık ve empatiden yoksundurlar ve başkalarını incitme ve kötü davranmayı rasyonelleştirmede sihirbaz gibidirler. İnsanlar genelde sosyopatların hırsız, cani veya katil gibi alışılmış suçlular olduğunu düşünür. Oysa zeki sosyopatlar bazen hiç yakalanmazlar ve büyük şirketlerin, milyar dolarlık saadet zincirlerinin başına geçerler. Bir işte dikiş tutturamayan, uzun vadeli ilişki sürdüremeyen ve sonunda çoğunlukla kendini hapiste bulanlar, genelde yeterince organize olmayı bilmeyen sosyopatlardır.
Bizler hayatta çoğu zaman korkumuzu yenmek ve korkunun altında yatan çatışmaları çözümlemek için en korktuğumuz şeylerin peşine düşeriz.
Reklam
Bazı insanlarda empati kurma zorluğu “narsisizm” gibi bir kişilik bozukluğundan kaynaklanır. Bu kişiler kendilerini kendi ihtiyaçlarına öyle kaptırırlar ki yakınlarının ihtiyaçlarına karşılık vermeyi hiçbir zaman öğrenemezler.
Şüphecilik ve paranoid düşünce hangi noktada bizi gerçek tehlikelerden korumaktan çıkarak, hayatlarımızı ele geçirmeye, işlevselliğimizi yitirmemize neden oluyordu?
İki gerçeklik de eşit derecede sahici geliyorsa insan hangisine inanacağını nereden bilir?
Ah şu modern psikanalistler yok mu! Dünyanın parasını alıyorlar insandan! Benim zamanımda beş Mark’a Freud’un kendisi tedavi ederdi sizi. On Mark’a hem tedavi eder hem de pantolonunuzu ütülerdi. On beş Mark’a Freud kendisini tedavi etmenize izin verirdi… ki buna istediğiniz iki çeşit sebze de dâhil olurdu. WOODY ALLEN
“Freud mizahın kaygıyı ve bastırılmış dürtüleri azaltmaya yarayan etkili bir savunma mekanizması olduğuna inanırdı. Kahkaha bu rahatsızlık verici duyguları bir anlamda keyifli duygulara dönüştürür. Tıp ortamında kara mizah yaygındır ve bu, hekimlerin insana ağır gelen trajedi ve hastalıklarla başetmesine yardımcı olur.”
“Depresyonlu hastalarda genelde somatik kuruntular görülür. Yani hasta vücudunun bir şekilde hastalıklı, anormal ya da değiştirilmiş olduğuna inanır. Kimi zaman korkunç bir suç işlemiş ve ağır biçimde cezalandırılması gerekiyormuş gibi abartılı pişmanlık duyguları yaşar. Buna kıyasla psikotik şizofrenler daha tuhaf deneyimler yaşarlar ve düşüncelerinin radyodan yayınlandığına inanabilirler. Bazen kafalarında iki ya da daha çok kişi arasında geçen konuşmaları duyarlar.”
Reklam
“Kitle histerisi kurbanları ve aileleri, kendilerine fiziksel belirtilerin olası psikolojik nedenleri konusunda yaklaşıldığında hep aksi yöne kaçarlar. İnsanlar genelde hastalıklarının “kafalarının içinde” olduğunu duymak istemezler.” Alıntı Şuradan Bir Psikiyatristin Gizli Defteri Gary Small Bu malzeme telif hakkı ile korunuyor olabilir.
Anne veya babayı ya da çok eski bir arkadaşı kaybetmek çoğu kez geçmişi kaybetmektir. Ama bir çocuğu kaybetmek geleceği kaybetmektir. İnsanın çocuğu aslında onun ölümsüzlük projesidir.
Sayfa 158