SAKLI ‘Lal Figan’ – PINAR SALMAN
Merhabalar, bugün aylardır vedalaşamadığım bir kitabın yorumu ile geldim. Vedalaşamadığım dediğime de bakmayın aslında seri ama uzun zaman bir şeye kavuşmayı bekleyince insan, kelimelere dökmesi zor oluyormuş, Doru ve Erva ile anladımBu sebeptendir ki biraz buruk ama kavuştuğumuz için ise çocuklar gibi mutlu
❛❛ MESCİD🌷
Sözlükte "secde edilen yer" anlamına gelen mescid, Müslümanların mabetlerine verilen bir isim olup, cami kelimesi ile eş anlamdadır. Kur'ân'da mescid kelimesi, çoğul şekli olan mesâcid ile birlikte 28 defa geçmiştir.
Türkiye'de küçük mabetlere mescid, büyüklerine cami denilmektedir. Yeryüzünde ilk yapılan
"Selma'yı hayata bağlayan tek şey belki de beklediği gerçek acıydı. Onu tarumar edecek kadar büyük bir acıyı yaşamadan bu dünyadan çekip gitmek istemiyordu. İliklerine kadar hissedecek, nefessiz bırakacak, göğsüne saplanmış kesif acının özlemi... Uçurumun başında oyalanmasının tek nedeni buydu. "
"Nasıl oluyor da gözlerini kör edebilecek kadar çeşitli renkler doğada bu kadar uyumlu bir arada durabiliyor, değişiyor, sönüyor, tekrar canlanıyordu? Şiir de öyleydi işte. Dizeler boyunca deviniyor, içe kapanık biçemiyle sarsıyor, şahlandırıyor, yaralayıp kanatıyor, buna rağmen yaşamını sekteye uğratmıyordu. "
"Kızına karşı, uzaktan geçen bir yabancıya duyduğu hisleri besliyordu. Onları beslemek zorunda hissetmemek, kabahat sayılmamalıydı. Neden insan yavruları tıpkı hayvanlarınki gibi doğduklarından birkaç ay sonra başlarının çaresine bakacak duruma gelmezlerdi? Eğer kendi kendilerini doyuracak vasıflar kazanamayacaklarsa ölsünlerdi. Kendilerine bile faydalı olmayan bu yaratıklar doğa için külfetten başka ne olabilirdi ki? "
"Çocukları uğruna yalan söyleyebilecek annelik zırvalığından nefret ediyordu. İnsanların annelik için söylediği her şey temelsiz binaların küçük bir sarsıntıyla devrilmesi gibi, zihninde yerle bir oluyordu."
"Çocukları onun hırsızlarıydı! Onlar Selma'nın önce kalsiyum depolarını tüketmiş sonra ruhunun en dokunaklı kısımlarını çalarak kendilerine ait bir şey gibi sergilemiş, bedenindeki izleri kendi bedenlerine iğnelemiş solucanlardan başka bir şey değillerdi. Biri ondan gülüşünü, biri çıkık elmacık kemiklerini, biri duygu dolu bakışlarını, biri becerikli ellerini, biri umut ışığını, biri gözlerinin şeklini, biri de şiire olan tutkusunu çaldı. Dahası; biri cinsel organıyla göbek deliğinin arasındaki mesafeyi, biri kıvırcık saçlarını, biri oturaklı ses tonunu, biri düzgün dişlerini, biri gittikçe tizleşen kahkahasını, biri anti-romantizmini, biri kıyamete olan inancını, biri ellerinin hareketlerini, biri kıskanç öpücüklerini, biri biçimsiz tekilliğini, ustalıklı seçiciliğini, biri soğukkanlılığını, biri iri gözlerini, biri eğik boynunu, biri pankreasının sağlıklı işleyişini elinden aldı ve şimdi taze, yeşil sulu yapraklar gibi ortalıkta dolanıyor, üstelik aç gözlerle ondan daha fazla ne alabiliriz diye aranıyorlardı. Bu dışkılayan bedenlerin benden çıktığına inandıran şey neyse çıksın ortaya! Gerçeği söylesin. Ömürlük bir mahkum olduğumu itiraf etsin. Çocukların sevimli olduğunu düşündüren her kimse yalan söylemeyi bıraksın. "
"Sonsuz bir yere doğru savruluyordu dünya. Yerinde kalmakta direnen tek şey insanlardı. Hiç sarsılmayacağına garanti veren bir toprağa köklenmişlerdi."
"Doğa, iyimser tesadüfleri mümkün kılmasına rağmen, felaketler konusunda ısrarcıdır. Onu görmezden geldiğimizde, anlamlı sandığımız hayatımızı rahatlıkla tarihe bir hiç olarak gömebilir."