insanla insanı bağlayan yegâne şey sevmekten başkası değildi; ne olursa olsun, bir insan eskimeyen, durduğu yerde kıymetlenen, olan biteni unutturan bir sevgiyle sevebilmek varabileceğin en üst mertebesiydi bu işlerin.
erken uyarısı ikinci bir ayrılık krizinden korumuştu beni. bu bina yıkılır, demişti, yerleşmeyelim içine, gel, bahçesinde azıcık oturup, dağılalım. öyle bir veda.
yerde bir şeyler arandı. küçük, yuvarlak bir taş buldu, eliyle tozunu aldı, parmağıyla okşayıp pürüzsüzlüğünden emin oldu, cebine koydu. ayağa kalktı.
"hadi, gidelim."
olmayan ilişkileri oldurmaya çalışmaktan, bir sürü adamın muhtelif travmasını sırtlanmaktan bitap düşmüştüm. şefkate muhtaçtım. onun sakin, güvenli sularında huzur bulurum sandım.
ben yoruldum. genel yoruldum böyle, komple yoruldum. saçlarım bile yoruldu yani, tepeden tırnağa diyorum, ciğerlerim dahil, daha nasıl uzatabilirim? uzatmayayım.