marcus aurelius 121 yılında doğmuş bir filozof ama kitabı okurken size sanki bu çağdan sesleniyor gibi. bu da bize en temel mevzuların, sürekli tartıştığımız konuların, varoluşu tamamlayan esas noktaların hiç değişmediğini, insanların aklını hep aynı konulardan ama yine de farklı şekillerde kurcaladığını gösteriyor.
kitabı okurken ara ara bir kişisel gelişim kitabından iyi olmam için telkinler veriliyormuş gibi hissetsem de bunun içinden çok çabuk çıkıp hatta çıkarılıp asıl gerçekliğe, kendimi sorgulamaya döndüm sürekli.
m. aurelius'un zamanın, insanın, ünün ve şöhretin, her şeyin geçiciliğine dair ve insanı sürekli bu günde, bu anda taze bir zihinle tutma üstüne yazdıkları karşı konulamaz bir şekilde içe dönmeyi, kendimize düşmeyi ve kendi hayatımızı sorgulayıp neye, ne kadar, ne için önem verdiğimizi anlamaya götürüyor. kadercilik algısı, insanın kendi doğasına göre yaşaması, olayların iyi ve kötü oluşunun tamamen zihnimizle alakalı olduğu ve ne olursa olsun her şeyin son bulacağı gibi temel meseleler üzerine kurulmuş bu kitabı açıp açıp okusam her seferinde farklı şeyler keşfedeceğime inanıyorum.