Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Öyle güzel ki uçmak…Öyle güzel ki tüyden hafif,uçurtmadan serseri,buhardan oynak,toz zerresinden kıvrak,kar tanesinden savruk olabilmek gök kubbede.Niyetim daha ,daha da yükseklere çıkmak.Niyetim gıpgri gökyüzünde fersah fersah yükselip sapsarı güneşin gölgesine değerek ,bembeyaz bulutların üzerine çıkıp bağdaş kurmak ve bir de oradan bakmak dünyaya.Çünkü bilmek istiyorum,aşağıda olup biten her şey görülüyor mu burdan bakıldığında?Merak ediyorum,arka bahçelerde sırlanmış sırlar,işlenmiş kabahatler ,yarım kalmış oyunlar kaydediliyor mu satır satır,kelime kelime?Bilmek istiyorum,bir mahremiyeti var mı insanoğlu-insankızının,insan olmanın?
Sayfa 283Kitabı okudu
Büyük bir ressam olmayı kafana koymak da nereden çıktı nasıl olsa ölüp gideceksin ozaman her şey bitmiş olacak.
Sayfa 200
Reklam
Bakıyorum Beyaz gökyüzüne bakıyorum Kül mavisi bulutlara bakıyorum Kahrolası güneşe bakıyorum Demek dünya dedikleri bu Gezegenlerin yuvası bu Bir yağmur damlası Yüksek binalara bakıyorum Uzaktaki kilise kubbesindeki Binlerce pencereye bakıyorum Demek dünya dedikleri bu İnsanlığın yuvası demek bu Kül mavisi bulutlar bir araya gelir Güneş kayboluverir İyi görünümlü adamlara bakıyorum Tebessüm eden kadınlara Zarif atlara bakıyorum Ve kül mavisi bulutlar ağırlaşmaya başlıyor Bakıyorum... bakıyorum Yanlış bir gezegene gelmiş olmalıyım Her şey çok garip
Sayfa 198
Bu böyle sürmez daha fazla katlanamıyorum. Duygular, duygulara sahip olamıyorum. Bekliyorum geldiğindeyse yanımdan gülerek geçiyor sadece.
Sayfa 197
Kitap okuyan kadınlarla yün ören erkeklerin bulunduğu mekânların resmini yapmaktan vazgeçmeli ve yaşayan insanların soluk alan acı çeken âşık olan seven insanların resimlerini yapmalıyız!
Sayfa 193
Hastalık, delilik ve ölüm— beşiğime göz kulak olan ve hayatım boyunca beni bırakmayan kara meleklerimdi.
Sayfa 192
Reklam
Biz ölmüyoruz içimizdeki dünya ölüyor.
Sayfa 192
Koyu menekşe rengi karanlık tüm yeryü züne çökmüştü. Bir ağacın altına oturdum yaprakları solmaya başlamış sararmış. Oda yanımda oturuyordu başını başıma yaslamış kan kırmızı saçları bana dolanmış kan kırmızı yılanlar misali bedenimi sarmış. En narin telleri kalbime uzanmış. Sonra ayağa kalktı bilmiyorum neden. Yavaş adımlarla yürüdü denize doğru uzaklaştı uzaklaştı derken garip bir şey oldu, bizi birbirimize bağlayan görünmez ipler olduğunu hissettim. Sanki saçının telleri hâlâ sarıyordu beni ve orada denizde tamamen gözden kaybolduğunda bile kalbimin kanayan yerindeki acıyı hissettim çünkü oteller bir türlü kopamıyordu.
Sayfa 188
Ufukta alçakta asılı kalan kış güneşi pencereden içeri girdiğinde oda kırmızı ve sarı renge boyanır. Sarı ahşap duvarlar ateşe döner koyu kahverengi masa örtüsü kana. Işık ve renkler hançer misali keser ok gibi deler ruhumu ve bedenimi kanım akar marazi. Melankoli. Marazi kanda hız eksikliği. Odamı işgal etmiş korkunç yaratıktan kaçmak için dışarı fırladım -temiz havaya.
Sayfa 187
Reklam
İnsanların kaderi gezegenlere benzer. Karanlıktan doğan bir yıldız misali bir başka yıldızla karşılaşır- bir an parlar ve yeniden karanlığa karışır. Aynı bunun gibi aynı böyle bir adamla bir kadın karşılaşır birbirlerine doğru süzülürler- aşkın ateşiyle yanıp kavrulurlar- sonra da kaybolup giderler farklı yönlere. Sadece bir avuç çift tek bir büyük alevde buluşur ve orada büsbütün birleşir.
Sayfa 186
Aşk filizlendiğinde! Doğa güzelliğini bahşetmişti sana ve sen her zamankinden daha güzeldin. Yaz gecesi çehreni ve saçlarını altın rengine boyamıştı. Yalnız gözlerin -karanlıktı- ve parıldıyordu mistik bir parıltıyla, Ve doğa daha da güzelleşti sayende güzelliğinle gözümün feri geldi. Denizin büyüdüğünü gördüm- dalgaların yumuşadığını- ve ormanın koyu yeşile büründüğünü. İri kayalar can buldu ve kımıldadı- ve denizkızları ve trollere dönüştü- ormanın karanlığı.
Sayfa 186
Zaman nasıl da akıp gidiyor dünyada nesiller gelip geçiyor kısacık bir an için de olsa- bir özlem biraz umut biraz sevinç doğduğunda sevinç yok oluyor iç çekişler kesiliyor ve tekrar nesiller nesilleri kovalıyor.
Sayfa 182
Maskelerinin ardında insanları gördüm gülen duygusuz durgun yüzleri oldukları gibi gördüm onları ve acı çekiyordu hepsi solgun cesetler -huzursuz endişeli- telaşla koşturuyorlar- dolambaçlı bir yol boyunca -mezarda son bulan-
Sayfa 181
Küçük diye bir şey yok büyük diye bir şey de. İçimizde Dünyalar var - küçük şeyler büyük şeyin parçası olduğu gibi büyük şeyler de küçük şeyin parçasıdır. Bir damla kan bir Evrendir merkezinde Güneşi ve Gezegenleri- ve Yıldızlarıyla okyanus bir damla kandır. vücudun küçük bir parçası. Tanrı içimizdedir ve biz Tanrı'dayız o ilk ışık her yerdedir ve nerede hayat varsa orada ışıldar ve her şey. Hareket ve Işıktır. Kristaller doğar ve şekil alır tıpkı anne rahmindeki bebek gibi ve en sert taşta bile yaşamın ateşi yanar. Ölüm yeni bir hayatın başlangıcıdır. Kristalleşme. Ölüm hayatın başlangıcı.
Sayfa 180
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.