Şayet Allah insanı yaratmadan önce onun neyi yapıp neyi yapmayacağını biliyorduysa ve onun iradesinden çıkacak fiilleri levh-i mahfuz ‘ a kayıt etmişse tanrının bilmesi açıkça insanın iradesine tabi olur . Zira insanın iradesini bilmeden levh-i mahfuz ‘a tespit edemez . Bu şekilde Tanrının ilmi maluma tabidir ..
Sayfa 121Kitabı okudu
Böyükler Bilir
(Dinlemek için: youtube.com/watch?v=P6bi4k5...) Yalan-dolan ile devran sürmeyi Biz ne bilek beğim, böyükler bilir. Milletin başına çorap örmeyi Biz ne bilek beğim, böyükler bilir.
Reklam
Üstad, kitabı yazma sebebini başlangıç bölümünde şöyle açıklıyor: "Niçin hayatını yazmak?.. 1400 senelik bir emeğe yeni bir omuz vermek, güçlü güçsüz ve elverişsiz, pek çok insanın her fırsat doğuşunda yaptığı bir işi bir kere daha yapmak; kısacası tekrarlamak, sadece tekrarlamak için mi? Nasıl olur? Tekrarlamak... Tekrarlamak, bir şeyi tam maluma irca ettikten, çepeçevre sardıktan ve kavradıktan sonra, yani posalaştırdıktan ve cevhersizleştirdikten sonra ele almak demekse, sen hiçbir surette tekrarlanamazsın. Ey, ufuk; insanoğlunun ufku!.. Sen de bizim gibi bir insansın! Sen bir derece daha fazlası olmayan bir insansın da, biz senden uzak olduğumuz kadar insanlığa uzak insanlarız. Öyleyse hangi manasiyle olursa olsun,seni tekrarlamak, aldığımız nefesleri tekrarlamaktan bin kat daha aziz..." Necip Fazıl Kısakürek, Çöle İnen Nur
“İlim maluma ulaştırmalıdır…”
Kudema ilmi, ilm-i husûlî ve ilm-i hudûrî olmak üzere ikiye taksim ediyordu. İlim, kudema tarafından e-suret’ul hâsıla (nesnelerin akılda hasıl olan sureti) olarak tarif edildiği için, bilginin husûlü hem bileni, hem de bilineni gerektiriyor; bilinenin sureti bilende hâsıl oluyordu; bilinen değiştikçe suret değişiyor, suret değiştikçe bilginin kendisi de değişmiş oluyordu. Bu bakımdan ilm-i husûlînin bir diğer adı da ilm-i müteceddid idi; yani değişen bilgi…nesnesi değiştikçe kendisi de değişen bilgi.. “İlim maluma tabidir” sözünün bir anlamı da buydu.
255 öğeden 231 ile 240 arasındakiler gösteriliyor.