Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
maaşallah hocam
Peygamberlerin ve velilerin göğüsleri marifet nuruyla dolduğundan, damarlara taşıp o nur ile gönül ve can heyecan bulur. Hisler ve nefis kuvvetleri, nefislerin şehvet yeli onunla harekete gelir. O hâlde gönül ehli olan ariflerden her kim ki kalbinde nuru bol olur; öyle olgunun cima şehveti çok olur. Çünkü ilâç etmek, illet kadar lâzım gelir. Nitekim hazreti Habib-i Ekrem (s.a.s.) “Bana kırk erkek gücü verildi, mümine ise on” buyurmuştur.
Pragmatist amaçla sevenler
İşte öyleleri bağışın kölesi olmuşlardır ki marifet gerçeğinden ve sevgi zevkinden pay almamışlardır. Onlar yalnızca birbirlerine fiillere ait bir sevgiyle sevgi duymuşlardır. Onların nazarında ayrılıp kavuşmak farklıdır. Öylelerinin sevgileri, herhangi bir lütufla fazlalaşır ve bir engelle de eksilir. Çünkü, onların gayret ve nazarları yararlarına göredir. Şu hâlde bunların sevgileri çıkarlarına bağlıdır. Onlar Rab’lerine ibadette bile bir fayda isterler. Eğer isteklerine aykırı bir şeyle karşılaşırlarsa derhal şikâyet yoluna giderler ve sevgilerinde bir bozulma, bir noksanlık meydana gelir. Sevgilinin haklarını unutup ona uymazlar, belki de ona en büyük düşman kesilirler. Gerçi o sevgilinin sıfatları, olgunlukları ve fiilleri onun üzerinde olduğu gibi kalır. Fakat o sevgi çıkara göre değişir. Öyle ki o sevgili asla sevgili sayılmaz. Çünkü, terk olunan sevgili artık sevgili olmaz. Böylesi sevgi de bir çıkar elde etmek için olduğuna göre o sevgi çıkara duyulan sevgidir. Böylesi sevgi bütün hastalıklardan daha korkunç bir hastalıktır. Bu sevgiden asla hayır gelmez, böylesi sevenlerde vefa ve sefa olmaz. Çünkü fiillere dayalı sevgi çok çabuk yok olur. Bağlı olduğu sebep ortadan kaybolunca sevgi de yok olur.
Reklam
Allah’ı tanımak
“Ey Allah'ım! Ey sürekli diri ve kâim olan, ey yer ve göğü Yaratan, mülkün sâhibi, Celāl ve ikrâm sâhibi olan Allah'ım, lütfunla kalblerimizi diriltmeyi ve mârifet nûrunla gözlerimizi canlandırmanı istiyoruz senden.”
Sayfa 410 - Âlem Yayınevi
Allah’ı tanımak
“Ey âdemoğlu, kim bizim mârifet evimize girerse, ondan bütün korku, ve hüzün gider ve o, emniyette olur.”
Sayfa 410 - Âlem Yayınevi
Tefekkür ve Ferâset
“Tefekkür, mârifet ve muhabbet doğrudur. Anlayış ve ferâset kazandırır.”
Sayfa 343 - Âlem Yayınevi
Tefekkür ve Ferâset
“Tefekkür hikmet gözeneklerinin kaynağı, mârifet cevherlerinin mâdenidir.”
Sayfa 342 - Âlem Yayınevi
Reklam
Ehlullâh demişlerdir ki: Marifetullâh'ı (Allah'ı bilmek) isteyen bir kimse, ıssız bir yerde günlerce ve kalpten gelen bir aşkla Allah'ı zikretse ve nefsin hakkını verip arzularını sustursa ve kalbini kötü ahlâktan arıtıp güzel ahlâk ile bezetse, sözleri, fil ve ahlâkıyla Hz. Peygamberin izinden gitse ve yirmidört saatte üçyüz gr. yeme ve dört saat uykuya kanaat etse ve bu riyazetini tamamlayabilse onun kalbi meleküt âlemiyle ilişki kurar, gökleri seyreder ve marifet (bilme) devletine erer. Meleküt âlemi kendisine açılan bu kişi, başkasının rüyada gördüğünü yakaza (uyku ile uyanıklık) halinde görür. Sonra Melekler ve Peygamberlerin ruhları ona görünür ve onlardan faydalanır...
Şehvetine mağlup olanın hali, akli nuru sönmüş bir göze benzer. Yüzü güzel, aklı azdır. Onun budalalığı fenâ yaradılışına delildir. Akılsız güzelin kalbi, kinle doludur. Akıl, öyle suretlere bakmaz, sahibini ateşte yakmaz. Gönülde seyreden akıl, mârifet devletine erer, sevgi şarabıyla kendinden geçer ve Allah'ın huzurundan muradını alır...
Bilmelisin ki nefis, şerle dolu, Allah'a âsi, âhiret ehline düşmandır. Onu ancak az yemek, az uyumak ve az konuşmakla itaate alabilirsin (uslandırabilirsin) ve onun şerrinden, düşmanlığından kurtulup, ibâdetle uğraşıp, Allah a, yakınlaşırsın. Bir kâmil, saadetimizin sermayesi açlıktır der. Yani: kalp rahatı, sabır ve selâmet, ilim ve marifet, kemâl ve saadet, ilham ve hidayet, kısaca Allah'a kavuşmak yolu açlıktır...
Reklam
Anlayışlılık, zihnin kalp dergâhına hücumudur ki zıddını silerek onu kalbe mahkum eder. Anlayışlılık, gönülde eşyanın gerçeğini aydınlatan bir ışıktır. Murakabeye devam, kalbi korur ve bekler. Tefekkür, marifet ve muhabbet doğurur. Anlayış ve sezgi kazandırır.
Ruh, bedenden ayrıdır. Çünkü daima kendini bilir. Zaman zaman bazı organlarını unutursun. Fakat bedenin bütününü idrâk edersin. Eğer ruh, bedenin cüzlerinden olsaydı unutulurdu. Halbuki hiç kendini unutmazsın. Bundan anlıyoruz ki ruh, bedenden ayrıdır. Sonra beden, içindeki hararet ve rutubet (ısı ve nem) sebebiyle daima erimekte ve degişmektedir. Alınan gıda vücudu yenilemekte, eskisi eriyip gitmektedir. Eğer böyle olmasaydı vücut çok büyürdü. Daima aynı kalmasının sebebi erime ve yenilenmedir. Eğer ene, bedenin bir cüzü olsaydı (yani ruh, madde olsaydı) o da erir giderdi. Sen, bedenin erimesinden habersizsin. Fakat kendini daima bilirsin. O halde ruh, bedenden ayrıdır. Nitekim Cenâb-ı Hak da âlemden münezzehtir. Külli aklın bir cüzü olan insan ruhu, kendini idrâk eder, eşyaya tasarruf eder, vücudu koruyacak bütün tedbirleri alır. Böyle kutsi bir varlığa (ruha) nasıl cisimdir diyebiliriz. Bu sebepten, bedenin pisliklerinden temizlenen yüksek ruhlar, İlâhi sırları bilir ve Ârif-i billâh (Allah'ı bilen) olurlar. Bizi terbiye eden ve İlâhi nurla temasa getiren Rüh-i Muhammedi'dir. Beden ölünce ruh bâkidir. Çünkü; aslı, külli akıldır. Bedenle ruh arasındaki ilgi ârizidir (geçici). Bedene bağlı olmayan ruh, hakikati idrâk etmede ilerledikçe Cenâb-ı Hakk'a yaklaşır ve marifet nüruyla dolan kalbi haz içinde olur...
İnsanın ruhu ve ölümden sonra ruhun bekâsı...Kitabı okuyor
Hakka tevekkül edip bütün işini Allah’a ısmarla, her belaya sabredip, her kazaya rıza göster ki, her şerde bir hayır olduğunu göresin. “Hiç bir cüz’i şer yok ki, külli bir hayrı tazammun etmiş olmasın.” Hadisinin işaret ettiği manaya eresin. Ve tevekkül makamında sabit olasın. Öyle ki, her işin Allah’a ısmarlandığı makama, oradan da sabır makamına, oradan da rıza makamına ulaşasın. Oradan da marifet makamına ve oradan da muhabbet makamına eresin. Sonra da ilahi hikmetlere sahip olup, Allah dostlarının zümresine giresin ve ona yakınlaşanlardan olasın.
Mevlâsını bilenin belâsı kalmaz. Çünkü onun için belâ, bal olur. Üzülmez, ârifin Allah'la arası iyi olduğu için halk ile de arası iyidir, Arif cismini ve canını mevlâsına adamış, her şeyini ona verip aradan çıkmıştır. Bu suretle Allah'a yakınlık mertebesine ermiş ve rahata kavuşmuştur. Arifin kalbine marifet nuru indiği için onda dünyaya ait hiçbir arzu ve muradı kalmamıştır.
50 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.