Sevmek, sevmek istiyordu. Hayatında yalnız bu eksikti fakat hayatta her şey bundan ibaretti: Sevmek, evet, bütün saadet yalnızca bununla kazanılabilirdi.
Küçük, sefil, üryan bir oda; demir bir yatak, beyaz perdeler, iki hasır iskemle, işte yalnız bu kadarcıkla fakir bir muaşaka hücresi fakat sevmek, ya Rabbi! Sevmek istiyordu, hummarlar içinde mecnunca bir aşk ile sevecek ve mesut olacaktı.
İşte şimdi bu gösterişli odanın servetleri içinde siyah mermerlerle örülmüş bir mezarda diri diri gömülmüş gibiydi. Nefes alamıyor, boğuluyordu; bu mezardan çıkmak, yaşamak, sevmek istiyordu.
Başına bir kez olsun gerçek elmaslardan yontulmuş bir taç takmamış olan yapay taşlarla oyalanmanın acısını nereden bilecek? Göz kapaklarının ardına bir kez olsun ışık düşmemiş olan karanlıktan nasıl şikayet edecek?
Oğlum, çoğunluk önünde boyun eğmekten kaçın! İster müslüman, ister hristiyan, ister yahudi olsunlar, seni olduğun gibi kabul etmeliler ya da seni yitirmeyi göze almalılar.
Zenginlik ve güç, sağduyunun düşmanıdır. Bir buğday tarlasında kimi başakların dik durduğunu, kimilerinin de boyun büktüğünü görmüyor musun? Dik duranların içi boştur.