Mehmed Akif:
Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdân'ın...
Ne irfânın kalır te'sîri kat'iyyen, ne vicdânın.
Tevhîd îmânın nûru
Mü'minlerin hem yâri
Verir kalbe sürûru
LÂ İLÂHE İLLALLÂH.
İrfânını artırır
Mahşer günü kurtarır
Mizanda ağır gelir
LÂ İLÂHE İLLALLAH.
"Zevke dalmak şöyle dursun, vaktiniz yok mâteme!
Davranın, zirâ gülünç olduk bütün bir aleme
Kahraman ecdâdımızdan sizde bir kan yok mudur?
Yoksa: istikbâlinizden korkulur, pek korkulur.."
Mehmed Akif Ersoy I Safahat
Kimin ne zaman öleceğini Allahtan başka kimse bilemez. Lakin, bunu aklımızda tutalım. Yarın ölecekmiş gibi, hem dünya hem de ahiret için hiç durmadan çalışalım... Hayırlarda yarışalım. Öğrendiklerimizi öğretelim.
İşte Tevfik Fikret Bey, devrinin edebî şâhikası, Servet-i Fünûn'un herkes tarafından hürmetle takdir edilen otoritesi iken Tarih-i Kadîm ile mânen intihar etmiştir. Âkif'in
Şimdi Allâh'a söver, sonra biraz bol para ver
Hiç utanmaz, protestanlara zangoçluk eder
beyti ile verdiği kahhar cevap, Fikret'in hiç düşünmeden, sıkılmadan koskoca târihî bir milletin ve bütün İslâm âleminin vicdânına âdeta kudurmuşça saldırması sebebiyledir. Bu saldırış, herkes gibi Âkif'in de imânını zedelediği için böyle acı bir cevap vermiştir. Bu ağır cevap Fikret'in iliklerine işlemiş, onu hasta etmişti. Bu teessürle ikinci küfriyâtı bir hakaret-i mezbûhâneden ibaretti. Gittikçe hidâyetten uzaklaşıp dalâlete saplandı. Tevfik Fikret, Mehmed Tevfik Bey'i gömdü. 'Sabah Ezanı'na kulaklarını tıkadı. 'Sancak-ı Şerîf' Huzurundan geri döndü. Millete bir karakter ve fazîlet numûnesi olmak yolunda iken, milletin acı ve hazîn nefretini kazandı. Cenâzesi on beş kişi ile gömüldü. Biz, ölünün arkasından konuşamayız, işi Âdil-i Mutlak olan Cenâb-ı Hakk'a havale ederiz.
Kişi, inançlarını yaşayamıyor, kendini ifade edemiyorsa, dünyanın neresinde olursa olsun, gurbettedir, yad eldedir, kafestedir. Akşamın hüznüne bürünmüş "yetim ufuklar"da, öksüz ve avare dolaşır.
“Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur.”
(Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat, 1/275; Beyhakî, fiu’abü’l-Îmân, 4/334.)