Mehmed Akif'e göre zulmün başı 2. Hamid idi ve onu cani olarak nitelemekten de çekinmedi:
Mefâhir bekleyen abadan evladı hacil ettin;
Ne âli kavm idik; hayfa ki sen geldin sefîl ettin;
Bütün ümmîd-i istikbali artık müstahîl ettin;
Rezil olduk… Sen ey kâbus-i huni, sen rezil ettin!
Hamiyyetgamz eden bir pak alın her kimde gördünse,
'Bu bir cani!' dedin sürdün, ya mahkûm eyledin hapse.
ATSIZ'DA IRK-IRKÇILIK / SOYCULUK:Kimlerin Türk olduğu konusunda Atsız'ın geldiği son noktayı yukarıda belirttik. Başlangıçta Türk kökünden gelmeyenleri Türk saymayan Atsız, daha sonra Türk kökünden gelmiş kadar Türkleşmiş olanları ve başka bir ırkın şuurunu taşımayanları da Türk saymaktadır. Atsız bu konudaki fikrini örneklerle de
- "İhsan efendi, 1925 yılında, yüksek tahsil yapmak için Kahire'ye gelmiş. İstanbul'dan hareket eden vapurda Mehmed Âkif merhum da varmış. Mısır'a, artık temelli kalacağı, son gelişiymiş. İhsan Efendi, Âkif Bey'i ilk defa bu vesile ile tanımış. İhsan efendi, El Ezher'deki tahsilini tamamladıktan sonra imtihana girerek "âlimiyye" şehadetini-diplomasını almış; imtihanda yüzlerce talebe arasında ikinci olmuş. [...] Kahire'ye gelişimin ilk günüydü. Arkadaşlar, "İhsan Efendi'ye derse gideceğiz, seni de götürelim dediler. İhsan efendi , medrese olarak kullanılan eski bir tekkenin hem müdürü hem de müderrisi idi. İhsan Efendi burada Arapça ve Türkçe ders takrir ediyordu. Arapça olan derslerine Türklerle birlikte Habeşli, Sudanlı, Nijeryalı, Hindistanlı, Pakistanlı talebelerde katılırdı... [...]İhsan Efendi, biz Türklerle bilhassa meşgul olmak ve bizi yetiştirmek istiyordu. Şöyle demişti:
- "Ben sizi, İslâmiyet'e ihlâs ile pek çok hizmetler etmiş; bu yüzden de bütün kötülerin düşmanlığını celbederek, başına bir çok felâketler sarılmış olan, kendi memleketimiz için hazırlamak istiyorum. Gelin sizle Türkçe edebiyat okuyalım."
Bunun için Ziya Paşa'nın "Terkib-i Bend" ve "Terci-i Bend"lerini okumamızı istedi. Okumaya başladık...
Herkesin bir Leylası vardır.
Kavuşmak istediği, özlem duyduğu, uğruna mücadele ettiği bir Leyla.
Mehmed Akif'in Leylası ise, milletiydi; kavmi değil, milleti...
Taceddin Dergahı, Mehmed Akif'in son sözünü söylediği yerdir. İstiklal Marşı, son sözdür. Milleti üzerine söylediği son söz!
Millet destanı bu dergahta yazılır. Milletin bağımsızlık manifestosu bu dergahın ruhundan fışkırır.
"Bir gün arkadaşlarıyla birlikte Lâfut'a, İbrahim Paşa Kışlası'na doğru yürüyüşe çıkmışlardı. Ali İlmî Bey, "Üstadım Antakya'mızı beğendiğinizi söylediniz. Acaba duygularınızı dile getiren bir şiirinizi rica edebilir miyiz?" deyince, merhum, bir kışlanın gönderinde dalgalanan düşman bayrağına, bir de gurûb etmekte olan güneşe doğru bakar, içinin bütün hüznüyle, "Vîrânelerin yascısı baykuşlara döndüm... Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu... Gül devrini bilseydim onun bülbül olurdum... Ya Rab! Beni evvel getireydin ne olurdu?.." şiirini okuyor, dinleyenleri mestediyordu."