Mehmet Akif Ersoy'un
Yedi iklîmi cihânın duruyor karşında,
Ostralya'yla berâber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ!
Mısraları ile özetlediği gibi Gelibolu' ya yapılan çıkartma harekâtına, on binlerce kilometre öteden gelerek savaştırılan kandırılmış Cezayirli, Senegal'li, Hintli, Yeni Zelanda'lılara ibretle şahit olmuştur.
Ye'sin sonu yoktur, ona bir kere düşersen, / Hüsrana düşersin, çıkamazsın ebediyyen!
-Galeyandır… Galeyan geldi mi kalmaz mantık… / Su bulanmazsa durulmaz… Hele sabret azıcık…
-Bir baksana: Gökler uyanık, yer uyanıktır; / Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır!
-Felaketin başı şüphe yok, cehaletimiz; / Bu derde çare bulunmaz -ne olsa- mektepsiz.
-Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak… / Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak.
-Alemde ziyâ kalmasa halk etmelisin, halk! / Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam kalk!
-Hüsrana rıza verme… Çalış…Azmi bırakma; / Kendin yanacaksan bile evladını yakma!
"Bizi tehdit mi ediyorsun?"
Yazıcıoğlu da Mehmet Akif Ersoy'un dizelerini okudu:
"Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım
Boğamazsınki Hiç olmazsa yanımdan kovarım
Ben ezelden beridir aşığım istiklale
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale
Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim
Adam, aldırma da geç git diyemem, aldırırım
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım."
(Şiirin sonunda Mehmet Akif Ersoy'un bu şiiri nerede,hangi şartlar altında kaleme aldığını anlatan bir köşe yazısı linki bulunmaktadır. İlgilenen arkadaşlara duyurulur.)
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne
Şüheda göğdesi, bir baksana, dağlar, taşlar..
O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar.
Yaralanmış temiz alnından uzanmış yatıyor; *
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i..
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi..
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe!" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab..
Seni ancak ebediyyetler eder istiab.
"Bu taşındır" diyerek Kabe' yi diksem başına,
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına.
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana..
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana
Barış Manço Fransa da bir televizyon kanalının canlı yayınına konuktur...Küstah bir spiker vardır ve Barış Manço ile dalga geçmektedir... Sürekli, "İşte Türk, yani barbar, vahşi vs..." demektedir... Barış Manço Daha fazla dayanamaz ve spikere "yanınızda kâğıt para var mı?" diye sorar!
Bu soruya spiker şaşırır ve "evet var