Sivil bir yönetici olarak çalışabilecek robot yapılabilseydi, herhalde bu işi insanlardan çok daha iyi başarırdı. Robot Yasaları yüzünden insanlara zarar veremez, diktatörlük, ahlaksızlık, aptallık edemez ve peşin yargılara saplanmazdı. Böylece uygun bir süre hizmet ettikten sonra görevinden ayrılırdı. Ölümsüz olmasına rağmen hem de.
O halde siz robotsuz dünyayı hatırlamıyorsunuz. Bir zamanlar insanlar kâinatın karşısında yapayalnızdılar. Hiç dostları yoktu ama şimdi ona yardım eden yaratıklar var. Ondan daha güçlü, daha sadık, daha yararlı ve kendine son derece bağlı yaratıklar. İnsanlık artık yalnız değil.
Tanrılarınız varsa onlardan yardım ister, onları kızdırmak istemezsiniz. Yani memnun etmek, onurlandırmak gerekir. Birini onurlandırmanın bir yolu da, bir şeylere ismini vermektir. Bu yedi gezegenin/Tanrının ismi de birer güne verilmiştir. Pazar günü Güneş’e (Örnek: İngilizce Sunday), pazartesi Ay’a (Örnek: İngilizce Monday), salı Mars’a (Örnek: Fransızca Mardi), çarşamba Merkür’e (Örnek: Fransızca Mercredi), perşembe Jüpiter’e (Örnek: Fransızca Jeudi), cuma Venüs’e (Örnek: Fransızca Vendredi), ve cumartesi Satürn’e (Örnek: İngilizce Saturday) adanmış.
Aristoteles’e göre nesneler, “ait oldukları yere” gitmek eğilimine sahiptir. Oraya varınca ya da kendi ait olduğu yere gitmeye çalışan başka bir nesneyle çarpışınca, dururlar. Buna “teleolojik yaklaşım” deniyor.
Görelilik kavramı, çoğu kişinin zannettiğinin aksine Einstein ile değil, Galileo ile başlar. Galileo’dan Einstein’a kadar görelilik, hareket yasalarının bir özelliği olarak düşünülüyordu. Einstein ise bunun bir bilimsel ilke olması, yani tüm doğa yasalarının bu özelliğe sahip olması gerektiğinde ısrar etti.
Azınlıkta olmak, bu azınlık tek bir kişiden oluşmuş bile olsa, insanın deli olması demek değildi. Bir yanda doğru, bir yanda yalan vardı ve siz tüm dünyaya karşı olmak pahasına bile, gerçeğe bağlanırsanız, bu size deli niteliğini vermezdi.