Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

merve

O tatlı, kederli gülümsemesiyle, “Bıraktığımız yerden devam edeceğiz Esther,” demişti. “Bütün bu olanları kötü bir rüya gibi hatırlayacağız.” Kötü bir rüya. Sırça fanusun içinde ölü bir bebek gibi tıkılıp kalan insan için dünyanın kendisi kötü bir rüyadır. Kötü bir rüya. Her şeyi hatırlıyordum. Kadavraları, Doreen’i, incir ağacının öyküsünü, Marco’nun elmasını, Common’daki denizciyi, Doktor Gordon’u şaşı hemşiresini, kırık termometreleri, iki çeşit fasulyesiyle o zenci görevliyi, insülin yüzünden aldığım on kiloyu ve gökle deniz arasında gri bir kafatası gibi kabaran kayayı anımsıyordum. Belki de unutkanlık, kar gibi her şeyi örtüp susturmalıydı. Ama onlar artık benim bir parçamdı. Benim manzaramdı.
Sayfa 247
Reklam
Artık kendi kendimin kadınıydım. İkinci adım uygun bir erkek bulmaktı.
Sayfa 233
Yaşamımın, öyküdeki yeşil incir ağacı gibi önümde dallanıp budaklandığını görüyordum. Her dalın ucunda tombul, mor bir incir gibi eşsiz bir gelecek beni çağırıyor, bana göz kırpıyordu. İncirlerden biri, eş, mutlu bir yuva ve çocuklardı; bir başkası ünlü bir şair, öteki parlak bir profesör, biri şaşırtıcı editör Ee Gee, öbürü Avrupa, Afrika ve Güney Amerika, biri Constantin, Socrates, Attila ve garip adları, değişik meslekleri olan bir yığın aşık, bir başkasıysa Olimpiyat şampiyonu bir kadındı, ve bu incirlerin üzerinde ve ötesinde, ne olduklarını pek çıkaramadığım bir sürü incir daha vardı. Kendimi dalların çatallandığı noktada otururken görüyordum, incirlerden hangisini seçeceğime bir türlü karar veremediğim için açlıktan ölüyordum. İncirlerin hepsini ayrı ayrı istiyordum ama birini seçmek ötekilerin hepsini kaybetmek demekti ve ben orada karar veremeden otururken incirler buruşup kararıyor, birer birer toprağa, ayaklarımın dibine düşüyorlardı.
Sayfa 83

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
New York’un karmaşasından çok yukarılarda, bu kadınlar otelinin on yedinci katındaki küvette bir saate yakın uzandım ve saflığıma yeniden kavuştuğumu hissettim. Vaftize, kutsal sulara filan inancım yoktur ama sanırım dindar insanlar için kutsal su ne anlam taşıyorsa, benim için de sıcak bir banyo aynı anlamı taşıyor.
Sayfa 26
Baskıcı bir çevrede doğan ve bu çevreden çıkmak isteyen annemin tarihin bir parçası olması gerekiyordu ki dahil olmamı istediği, kelimeler ve fikirlerle yönetilen dünyada kendimi daha az yalnız, daha az yapay hissedebileyim. Artık sesini duymayacağım. Olduğum kadını, bir zamanlar olduğum çocukla bir araya getiren onun sesi, sözleri, elleri, tavırları, gülüşü ve yürüyüşüydü. Geldiğim dünyayla aramdaki son bağ da koptu.
Sayfa 64
Reklam
Bir an için, öldüğünün gayet bilincinde olsam da, onun aşağıya inip dikiş kutusuyla oturma odasına yerleşmesini bekliyorum. Annemin hayalî varlığının gerçek yokluğundan daha güçlü olduğu bu duygu, şüphesiz unutmanın ilk biçimi.
Sayfa 63
Bir Pazar günü, ormanın yakınında, bir bayırın kenarında annem, babam ve ben piknik yapıyoruz. Aralarındayken, seslerden, etten ve bitmek bilmez kahkahalardan oluşan bir yuvanın içinde olduğumu anımsıyorum. Dönüş yolunda bir bombardımana yakalanıyoruz, babam bisiklette, ben de onun önünde oturuyorum, annemse kalçasını seleye bastırmış, kendi bisikletiyle önümüzden yokuşu iniyor. Mermilerden ve annemin ölmesinden korkuyorum. Sanırım babam ve ben, ikimiz de anneme aşıktık.
Sayfa 31
İşte insanoğlunun bütün bahtsızlığı burada yatıyor. İnsan zamanı bir döngü izlemiyor; onun yerine dümdüz bir çizgide ileriye doğru gidiyor. İnsan bu yüzden mutlu olamıyor; mutluluk yinelenmeye duyulan özlemdir.
Sayfa 318
Aşkı ölçmek, sınamak, denemek ve kurtarmak için aşka yönelttiğimiz bütün bu sorular belki de her şeyin yanı sıra aşkı kısaltmaya da yarıyor. Belki de sevemememizin nedeni çok sevmek istememiz, yani karşımızdaki kişiden hiçbir istekte bulunmaksızın, ondan onunla birlikte olmaktan başka bir şey istemeksizin kendimizi ona verecek yerde ondan bir şey (aşk) talep etmemizdir.
Sayfa 317
Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsüz bir yaratıksa bütün saflığı ile, özgürce ortaya çıkabilir. İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı, temel sınavı (iyice derinlere gömülmüş, gözlerden uzak sınavı) onun, merhametine bırakılmışlara davranışında gizlidir: Hayvanlara. Ve işte bu açıdan insan soyu temel bir yenilgi yaşamıştır, o kadar temel bir yenilgi ki, bütün öteki yenilgiler kaynağını bundan almaktadır.
Sayfa 308
Reklam
Yaratılış Kitabı’nın en başında bize Tanrı’nın insanoğlunu balıklar, kuşlar ve tüm yaratıklar üzerinde egemenlik kursun diye yarattığı söylenir. Yaratılış Kitabı’nı yazan insandı elbette, at değil. Tanrı’nın insana hayvanlar üzerinde egemenlik kurma iznini verip vermediği pek belli değil. Daha akla yatkın olanı, insanın inekle at üzerinde kurduğu egemenliği kutsasın diye Tanrı’yı yaratmış olması.
Sayfa 304
Evet, dedi Franz kendi kendine, Büyük Yürüyüş dünyanın kayıtsızlığına karşın sürüp gidiyor ama giderek daha sinirleri yıpratıcı, baş döndürücü oluyor; dün Vietnam’ın Amerikalılar tarafından işgaline karşı, bugün Vietnamlıların Kamboçya’yı işgaline karşı; dün İsrail için, bugün Filistinliler için; dün Küba için, yarın Küba’ya karşı - ve hep Amerika’ya karşı; zaman zaman kıyımlara karşı, zaman zaman başka kıyımlara arka çıkmak üzere; Avrupa hep ileriye doğru yürüyor, yürüyor, hiçbir okayı kaçırmasın, her birine yetişsin diye; adımları hızlandıkça hızlanıyor, öyle ki sonunda Büyük Yürüyüş koşan, dörtnala koşan bir insan sürüsü olacak ve platform da günün birinde tek bir nokta olup çıkana kadar küçülecek, küçülecek.
Sayfa 285
Fransız arkadaşlarına bundan söz ettiğinde, kulaklarına inanamadılar: “Yani ülkende işgale karşı savaşmak istemediğini mi söylüyorsun?” Onlara komünizmin, faşizmin, bütün işgallerin, bütün istilaların ardında çok daha temel, yaygın bir kötülüğün yattığını ve bu kötülüğün havaya kalkmış yumruklar ve dillerinde bir ağızdan haykırılan birörnek hecelerle uygun adım yürüyen insanlardan oluşan bir resmi geçitte en somut görünümüne kavuştuğunu anlatabilmek isterdi. Ama onlara bunu hiçbir zaman anlatamayacağını biliyordu.
Sayfa 112
Cumartesi ve pazar günleri, varolmanın tatlı hafifliğinin geleceğin derinliklerinden yükselip yanına vardığı duygusu içindeydi. Pazartesi, benzerini bundan önce hiç tanımadığı bir ağırlıkla çarpıldı. Rus tanklarının tonlarca çeliği bunun yanında hiç kalırdı. Çünkü sevecenlikten daha ağır bir şey yoktur dünyada. Kişinin kendi acısı bile, başkasıyla başkası için hissettiği, imgelemle yoğunlaşan ve yüzlerce yankıyla uzadıkça uzayan bir acı kadar ağır çekmez.
Sayfa 41
“Einmal ist keinmal” diyor Tomas kendi kendine. Sadece bir kere olan şey, diyor Alman özdeyişi, hiç olmamış sayılır. Yaşanacak tek bir hayatımız varsa eğer, onu hiç yaşamamış da olabiliriz, fark etmez.
Sayfa 16
34 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.