Mesleğimi eskiden beri can ü yürekten severim. Tabiate, hürriyete olan iptilâmı ancak engin denizler tatmin edebilirdi. Ve zannederim ki denizin yıldızlı gecelerdeki güzelliğini bir şâir kadar gördüm ve duydum. Meğerse yanılmışım. Evet, geceyi, denizi, semâyı, yıldızları görebilmek için ölesiye âşık olmak lâzımmış. Otuzundan sonra, hem de hayatta ilk defâ olarak sevmek! Bu hesapta yoktu, bu bir yıldırım çarpması oldu. Onu diyebilirim ki yüzüne bakmadan sevdim.
Handan da bir insandır. Hayır ama onun "âşık oldum" deyişinde öyle başka öyle dokunaklı bir şîve vardı ki! "Bir felâkete uğradım, yâhut nübüvvete eriştim, yâhut öldüm ve dirildim" der gibi aklın alamayacağı müphem mânâlar taşıyordu.
Acı bir hayret, tatlı bir ümit; uzun bir kahramanlık mücadelesinin yorgunluğu; zafer sarhoşluğu ve hattâ tereddüt ve korku... Evet korku. Seven insan dünyânın en ihtiyatkâr ve korkak mahlûkudur.