İstanbul, papaskarası bulutlarla kapalıyken, Anadolu'da Doğu ufuklarında büyüyen bir fecir beyazlığı halinde Millî Kurtuluş başladı. Kulaklarını bütün bütün en beklenmedik yerlere bile tutup gaipleri kollayan şair, bu hareket üzerine, bütün karamsarlıkları atıp, "ey örtülere bürünmüş olan! Kalk" âyetinin Peygamberden başlayarak kıyamete kadar gelecek bütün mü'minlere seslenişini, bu sesin çınlayışını duyarak ve mizacının bütün ateşlilik, iyimser- lik ve umutlarını bir silkinişte ayağa kaldırarak Anadolu'ya koşar.
Büyük insanların, üstadların, dava adamlarının dünyasına girip yaşam öykülerini incelemeye, araştırmaya başladığımızda genelde bir "inkısar-ı hayal"e, bir "hayal kırıklığı'na uğrarız. Fakat "Milli Şair", "İslam Şairi", "İslamcı Şair", "Safahat Şairi" veya "İstiklal Marşı Şairi" diye
Sayfa 49
Reklam
HASAN-ÂLİ YÜCEL, ÜSTÜNDE HÂLÂ KONUŞULAN ADAMDI. Maarif Vekilliğine atandığında imzalarından birini de benim konservatuvardan kovuluşumiçin atmıştı.Cevat Memduh Altar, Güzel Sanatlar Genel Müdürü ve sanat tarihi hocasıydı CebeciKonservatuvarı’nda. Malum laf: “Seni asacağız, sonra ağlayacağız.” Böyle demez mi CevatMemduh bana? Assan ne çıkar,
Milli edebiyatın en kuvvetli yazıcısı M(ehmet) Akif
Günün birinde sessiz sedasız yola revan olarak, vatan ufuklarını aşan şair Mehmet Åkif, tam on bir yıl süren bu uzun seferin sonunda, işte, bembeyaz bir hastane odasının, bembeyaz bir yatağında solgun, mecalsiz ve bitap yatıyor. Başucundaki sandalyeye oturdum. Ak kılların çerçevelediği bu sarı yüze, bu gevşemiş, sarkmış çizgilere, bu yorgun ve dalgın gözlere bakıyorum: Zaman denen şeyin kudretini, hayat denen efsanenin sırrını bilmek istiyorum, sonra, yavaşça soruyorum: - Özledin mi bizi üstat? Dudaklarını hiç kıpırdatmasaydı, hiç ses çıkarmasaydı bile, bu zehir gibi gülümsemesile her şeyi söylemiş olurdu: - Özlemek mi oğlum.. Özlemek mi?.. Bu acının büyüklüğünü bir daha kendi içinde görmek ister gibi gözlerini yumdu, sonra, kesik kesik konuştu; -Mısır'dan üç gecede geldim... Bu üç gece, otuz asır kadar uzun sürdü... Orada on bir yıl kaldım... Fakat bir an oldu ki, on bir gün daha kalsaydım, çıldırırdım. - Hasret... Kupkuru dudaklarından kendi gibi solgun bir ses sızıyor: -... Çok acı... - Ya kavuşmanın sevinci? - Onu sorma oğlum... Onu ben kendi kendime bile soramıyorum. Ancak yazık ki vapurdan çıkar çıkmaz yatağa düştüm, hiçbir şey göremedim. Ve kendi kendine söylüyor: - Cennet gibi yurdumdayım ya... Çok şükür.
Sayfa 60 - Feridun kandemirKitabı okudu
Bir hadisenin tecellisi ve buna dair söyleşi :
Doğmuştu içimde tâ derinden Yıldızları mâvi bir semânın; Hazzıyla harâb idim edânın, Hâlâ mütehayyilim sadânın Gönlümde kalan akislerinden
Bir doğum sancısından ölen analar gibi İmparatorluk çökerken, doğan çocuk yaşadı ve ölü ananın memelerinden süt emerek gelişti. İstanbul, papaskarası bulutlarla kapalıyken, Anadolu’da, Doğu ufuklarında büyüyen bir fecir beyazlığı halinde Millî Kurtuluş başladı. Kulaklarını bütün bütün en beklenmedik yerlere bile tutup gaipleri kollayan şair, bu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.