"Milli dayanışmanın birinci temeli "vatani ahlak" olduğu gibi, ikinci temeli de "medeni ahlak" tır. Vatani ahlak da milletimizin fertleriyle onlara benzeyen sair fertleri muhterem tanımaktan ibarettir. Cemiyet, mukaddes olunca, onun fertleri de mukaddes olmaz mı? O halde vatanımızı, milletimizi nasıl seviyorsak, milletdaşlarımızı da öylece sevmeliyiz. Bütün milletdaşlarını sevmeyen bir adam, milletini de sevmiyor demektir. Şimdiye kadar münevverlerin halkı ve halkın münevverleri sevmesi mümkün değildi. Çünkü terbiyelerini münevverler Osmanlı medeniyetinden, halk ise Türk harsından almışlardı. Ayrı terbiyelerle yetişen iki sınıf birbirini nasıl sevebilir? Bundan başka, münevverler sarayın bendeleri idiler, memur oldukları zaman halkı soyarak sarayın israf ve sefahatine hizmet etmekten başka bir şey düşünmezlerdi. Tabii, bu cihetten de mazlum halk onları sevemezdi."
Bingöl Kaymakamı Hüseyin Hilmi Bey'in Savunması
Şeyh Said'i Said Began aracılığıyla davet ettiğimi söyleyen Abdi Arab'ın bir sene önce soruşturma memuru yanında aleyhimde ifade verdiğini ve kendisini çağırarak isyana katılmamasını tembih ettiğimi itiraf etmesi ve davet aracı kabul ettiği Said Began'ın fedakârlığına binaen Hükûmetçe ödüllendirilmesi ve ilçeyle kasaba karakolunda
Sayfa 307 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Cumhuriyet inkılabı
Cumhuriyetin inkılabı, dayandığı dasitani Kurtuluş hareketleriyle, tam izmihlal ve inkıraz noktasına kadar gelip çatan sükut hattını birdenbire düzlüğe çıkaran milli bir vakıadır. Fakat bu Mesut vakanın madde planındaki zaferini ruh planında mutlak bir tahrip takip etmiş ve böylece gerçek inkılap, idare şekli, İstiklal ve sair nailiyet şartları yanında ruh yönünden tamamen öksüz kalmıştır.
Sayfa 168 - Büyük doğu YayınlarıKitabı okuyor
En ümitsiz kişi, oynak mizaçlı şair Süleyman Nazif'ti. "Bunca düşmana, felakete, musibete, talihsizliğe, yoksulluğa karşı bir M. Kemal ne yapabilir?" diye sızlanıyor, cevabını da kendi veriyordu: " .. Hiçbir şey:' Bu duyguyla Milli Mücadele aleyhinde yazılar yazıp Ali Kemal'in Peyam-ı Sabah gazetesine göndermeye başlayacak, bu yüzden bütün sürgünler tarafından boykot edilecek, sürgünlük boyunca bir başına kalacaktı.
Sayfa 204
"Sadece filozoflar değil şair ve romancılar da "Kendi hikayemizi kendi kelimelerimizle yazmamız" bu yüzden çok önemli. Otomobilden önce hikayemiz olmalı "yerli ve milli."
1948 yazında, Sabahattin Eyüboğlu, Avni Arbaş, Selim Turan, Cahit Irgat ve daha birçok Türk, aynı yerde, Schola Cantorum’da kalıyorduk. Oğlunu görmek üzere Londra’ya gitmekte olan Hasan Âli Bey’in o sırada Paris’te bulunduğunu öğrenince, onu Schola Cantorum’a, Avni’nin atölyesine, yemeğe dâvet ettik. Yemek çok güzel, sohbetimiz de çok hoştu. Gelgelelim, şarabı biraz fazla kaçıran Cahit, damdan düşercesine, Hasan Âli Bey’e saldırdı. “Ama siz, Millî Eğitim bakanıolunca, diplomamı almama sâdece on beş gün kalmışken, beni konservatuvardan kovdurdunuz” dedi. Bu lâf hepimizin yüreğine indi. Masanın altından Cahit’e küçük bir tekme attım. Kısa bir sessizlik oldu. Derken, Hasan Âli Yücel bir kahkaha attı. Alaycı olmayan, içinden gelen, güzel bir kahkahaydı bu. “Ulan Cahit Irgat” dedi, “ne iyi yapmışım da seni kovdurmuşum! Konservatuvardan mezun olsaydın, ara sıra sahneye çıkan Ankaralı küçük bir memur olacaktın. Kovulman sayesinde adam oldun, sanatçı oldun, şair oldun. Aman ne iyi yapmışım!”
Sayfa 111Kitabı okudu
Reklam
666 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.