Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mehmet Âkif Ersoy (doğum adı: Mehmet Ragif, 20 Aralık 1873 - 27 Aralık 1936), Türk şair, veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız, Kur'an mütercimi ve siyasetçi. Mehmet Âkif Ersoy, Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal marşı olan İstiklâl Marşı'nın yazarıdır. "Vatan Şairi" ve "Milli Şair" unvanları ile anılır. Çanakkale Destanı, Bülbül, Safahat en önemli eserlerindendir. II. Meşrutiyet döneminden itibaren Sırat-ı Müstakim (daha sonraki adıyla Sebil'ür-Reşad) dergisinin başyazarlığını yapmıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında milletvekili olarak 1. TBMM'de yer almıştır.
Atatürk'ün Edebiyatla İlgili Görüşleri Atatürk'ün her türüyle üzerinde durduğu bir sanat dalı da edebiyattır. Edebiyatın tanımını yapan Atatürk der ki: «Edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır: Söz ve manayı, yani insan dimağında yer eden her türlü bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları çok
Reklam
1 Van Allen kuşağı gibi sev beni Vay canına desin herkes Biz böyle aşk görmedik desinler 2 Alamut Kalesi’nden yola çıkmış gibi sev Bütün kızlar korkup kaçsın esas kız gibi sev Hüzünlü bakmak için poz veren şair fotoğrafına değil Cüzdanında sakladığın fotoğrafıma bakar gibi sev Bırak gözleri buğulu kızlar onları sevsin Sen en buğulu gözlerinle
Tayyip Erdoğan “ister kabul edilsin, ister edilmesin” diyerek, kendi kendine rejimi değiştirip, kendi kendini başkan ilan edince… Van, Hakkari ve Şırnak şehirleri de “ister kabul edilsin, ister edilmesin” diyerek, kendi kendilerine rejimi değiştirip, özerklik ilan etti. Kastamonulular bizim başımız kel mi dedi, derebeylik ilan etti. Kütahya,
Milli şuur gökten zembille inmez; metafizik atmosfer, tarih bilgisi, milli acılar, milletçe elde edilen başarılar ve benzeri faktörler milli şuuru oluşturur. Ama onun beslendiği en önemli kaynak tarih şuurudur; ondan mahrum kalan milli şuur, susuz kalmış çiçek gibi kurur. Onun alevlenmesinde cemiyete yol gösterenlerin de payı çoktur. Ashab-ı Kehf uykusuna dalmış Hindistan'ın ayağa kalkmasında, sömürgelikten kurtulmasında şair Tagore'nin Büyük Ruh olarak vasıflandırdığı Gandi'nin payı pek önemlidir. Pakistan ve Bangladeş'in temellerine harç koyan ulu muzdarip İkbal'dir. Gerek Gandi, gerekse İkbal öğrenimlerini sürdürdükleri Batılı ülkelerde milli şuurlarını elde etmişlerdi. Milli şuurun ateşleyicileri tarih felsefesine sahip aydınlardır. Bu nosyona sahip olanlar dünyanın şartlarını gerektiği gibi değerlendirir, yaklaşan tehlikeyi sezer, selamete çıkacak kapıyı keşfederler. Fonksiyonlarını gerektiği şekilde ifa edebilmeleri halklarının hazır olmalarına bağlıdır. Bunun için halklarını ruhen ve maddi bakımdan her türlü mücadeleye hazırlamak amacıyla barış zamanlarında gerekli kültür ve ilmi çalışmalar yaparlar.
Can Yücel
SAHTE CAN YÜCEL ŞİİRLERİ HAKKINDA !!! Kalibresi düşük şairlerin yazdığı şiirimsi manzumelerin çokça mal edildiği şairlerden biri de Can Yücel. Tam 31 sahte şiirin altında Can Yücel imzası var. Bu sahte şiirlerden biri de ders kitaplarına bile alındı geçen yıl. Prof. Dr. Semih Çelenk, sahte Can Yücel şiirlerinin listesini çıkarmış. Çelenk
Reklam
‘’ Hakim, fatih ve teşkilatçı kadar şair ve sanatkar da olan Türkler; buzlu bozkırların fecirleriyle sıcak çöllerin serabını görüp bilen Türkler ışığa başka milletlerden daha az değer biçemezlerdi. Işık bu seçkin ırkın dilinde de işlendi ve maddi manasını asarak manevi bir manaya da kuvvet verdi: “Aydınlanmak”, “Işıklanmak”, “Nurlanmak” simdi fazla olarak kalbin ve fikrin gelişmesini, büyümesini, olgunlaşmasını da anlatan kelimeler olarak Türkçede yer aldı. Işığın Türklerdeki en güzel ve manalı hali destanlara aksetmiştir. Gökten inen ilahi bir ışık vardır ki, indiği yere, Tanrının Türk ırkına vergisi olan fevkalade bir tesir yapar, ışığın tesiriyle doğan çocuk veya onun nesli milli bir kahraman olarak Türkleri zafer ve şeref ufuklarının birinden ötekine doğru dolu dizgin koşturup tarihe şanlı sayfalar yazar. Türk destanlarındaki “kurt” ve "ışık” Tanrının Türkleri yükseltmek için gönderdiği vasıtalardır.’’
‘’ Ey yabancı bayraklar altında ölenler! Belirsiz mezarlarınıza kimse selam durmayacak. Belki hiçbir şair sizin için yanan bir yazı yazmayacak. Varsın sizi hiçbir dudak anmasın. İsterse size hiçbir mısra yanmasın. Ruhlarımız Tanrı Dağı’na varınca, efsanelere karışmış atamız Alp Er Tunga, başınıza kahramanlık tacını eliyle giydirecek; bütün kahramanlarımız size gülümseyecek ve en büyük övüncümüz, kahramanlar kahramanı, en gaza yaraları kutlu olsun diyecektir.’’
‘’ Ahi Evren, Anadolu'da esnaf teşkilatını kurmuşmuş. Bu teşkilat Orta Asya'dan gelen bir Oğuz türesi imiş. Göçebe Oğuzlardaki esnaf teşkilatı... Aklımız Tanrı'ya emanet!... Hele koca Çalışma Bakanı'nın, bu masallara inandığı yetmiyormuş gibi bu adamın adını "Ahi Evran" diye okuması da ayrı bir festivaldi. "Ahı" ve eski şekliyle "akı" Türkçe bir kelime olup "cömert, yiğit, dost" anlamındadır. "Evren" ise hem "ejder", hem de "kâinat" manasına gelip erkek adı olarak kullanılır. "Ahi" ise Farsça bir kelime olup "ahlı", "ah çeken" demektir ve şairlerin mahlas diye kullandığı uydurma bir kelimedir. Hatta Yavuz Sultan Selim çağında Ahi mahlaslı bir şair yaşamıştır.’’
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.