Hakim yaşlı çifte sormuş:
“Bunca yıldan sonra niçin ayrılmak istiyorsunuz?”Yaşlı kadın cevaplamış:
“Hakim bey bir ay öncesine kadar aklımda böle bir şey yoktu.Eşim bana mine çiçeği getirdi ,ben de çiçekleri çok severim çiçek çok sulanması gereken bir çiçekmiş ve kocam düzenli aralıklarla sulanmadığında öleceğini söyledi.Ben kemik rahatsızlıkları olan bir insanım.Geceleri uykumdan kalkıp çiçeği sulamam gerektiği halde ,bir gün fark ettim ki kocam bir kez olsun benim ağrıma rağmen gece kalkıp da çiçeği sulamadı.Bunun üzerine ben de bu kadar düşüncesiz bir insanla yaşamamam gerektiğine karar verdim.”
Hakim kadına hak vermiş ama adettendir diye bir de adama sormuş:
“Senin söyleyecek bir şeyin var mı?” Yaşlı adam cevaplamış:
“Eşimin anlattığı her şey doğru ,tek bir şey dışında.Mine çiçeği çok sulandığında ölür.Karımın kemik rahatsızlığı var ve iyileşmesi için düzenli egzersiz yapması gerekir ama eşim bunu yapmadığı için ben bu yalanı buldum .Çiçeği ölmesin diye her gece kalkmak zorunda kaldı.O her uyanığında ben de uyanık olurdum,işini bitirip uyuduğunda gidip çiçeğin suyunu boşaltır,peçetelerle tprağını kuruturdum.Sonra da yatağa gelip ,bana hayatı bahşeden,canımdan çok sevdiğim eşimi doyasıya severdim...”
Hakim çifti boşamamış.
'Sevgilim, taksam kulağına küpe çiçeği
En kırmızısından,
Gölge düşer mi hiç güzelliğine ?
Sevgilim, bir gülünce sen
Zambaklar kıskanır mı?
Kapar mı avuçlarını peygamber çiçeği?
Kokun konusuna karışsa hanimelinin
Ruhumun düğünü ulaşır mı göklere?
Sevgilim, sarsan sarmaşık misali belimi,
Köklerimiz kavuşur mu sonsuza?
Gonca gülü olur mu kadife gelini, gönül bahçemin?
Sevgilim; sen, ben ve tüm çiçekler
Girelim sevginin elmas yoluna
Sen, ben ve tüm çiçekler...''
Kulağıma hangi ara taktın küpe çiçeğini? Bu şiiri sen mi yazdin? Hadi canım. En sevdiği şairin şiiriymiş . Romantik olması gerekince olunuyormuş demek ki.
''Elini uzat. ''
Yüreğim kıpırtısına hız kattı. Sol elimi uzattım. Yüzük parmağıma taktığı o şirin halka ve bendeki tarifi imkansız dinginlik. Gözlerinin içinde yakaladım ya en saf sevgiyi, bir daha unutamayacağımı o an anlamıştım.
Bu narin halka beni dünyaya sımsıkı bağlıyor, âna ulaştıran sihirli bir köprü suretine bürünüyordu.
...................
Okuyucu yorumu: Yaşadığımız coğrafyada hepimizin ana kaderi olan özellikle kadınların imkânsızlık içindeki hayatlarını, bastırılmış duyguların, tüm yaşamımızı ve geleceğimizi nasıl etkilediğini gözler önüne süren, etkilenmiş ruhumuzun bu süreçten nasıl kurtulabileceğini anlatan bir hikâye. Mine'nin hipnoterapi ile iyileşme ve 'ne derler hipnozu'ndan kurtulma sürecini anlatan psikolojik bir roman....Mine ile Leylâ toplumun ruhuna tercüman oluyor.
İKİ MEVSİM ARASI BİR KALP ATIŞI
“Bu hayatta güzel olan her şey zaman alır.”
“İnsanlar söylediklerinizi ya da yaptıklarınızı unutur ama onlara neler hissettirdiğinizi asla unutmazlar…”
“Aşk sizin kapınızı ansızın çalabilir, belki de büyüsü budur.”
Dafne, Zeynep, Nefes, Ali, Ahsen, Yorgi amca, Pakize (kim olduğunu okuduğunuzda
Uzun süredir Öykü Gazetesi'nde editör ve yayına hazırlayan olarak yazın hayatında olan ve bir kısmı dergilerde yayınlanmış öyküleriyle tanınan Zeynep Gülçin, çiçeği burnunda kitabıyla gönlümüzü feth ediyor. “Yağmur Fena, Burda Kal” isimli ilk öykü kitabının son sayfasını okuyup kapağını kapatınca bizleri, bir kez daha paralel evrenlere ve o evrenlerden birinde bambaşka bir Zeynep Gülçin’in var olduğuna inandırıyor.
Kaybetmeye, yaşamın kıyısında kalmaya alışmış, kendi kuyusunun derininde boğulmuş bu öykü insanlarına Zeynep’in öz yaşamında rastlamak güç ama bu insanları gözümde tutarlı kılan ve büyüten tarafı sorarsanız, tüm kahramanların aslında kendi yollarında mutlu olmaları ve öykülerinin sonunda bir şekilde doğrulabilmeleriydi.
Öte yandan Zeynep’in sihirli kalemi sabah uyandığınızda sizi bu kısa öykülerin dünyasına çekmeden “Nezahat neden sevinsin, Mine neyi itiraf edecek” :) gibi soruları sormadan; gün içersinde onların dünyasının detaylarına sürüklemeden bırakmıyor.
"Sıla" daha önceden Öykü Gazetesi'nde okuduğum favori öyküm. Bunun dışında "Günah", "Bir Gece", "Kambur" ve "Muhtarın Oğlu" en beğendiklerim. "Öç" ise hikâyenin anlatımında yazarın ustalığını konuşturduğu bir öykü olmuş.