Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

MTK

"Kategoriler bizim zihinsel rahatlığımız içindir ve gerçek doğadaki karmaşıklığı anlaşılır bir resme dönüştürmemize yardımcı olurlar. Fakat söz konusu istisnalar, bu sınıflamaların aşırı genellenmesi ve katı bir hale dönüşmesi nedeniyle acı çeken insanlarsa, meseleye farklı bir açıdan bakıp sınıflandırma sistemimizi ve bu sınıflamaların sınırlılıklarını bilgi rehberliğinde gözden geçirmek kaçınılmaz bir görevdir."
Sayfa 155
Reklam
Eğer 1923'te Halka Sorulsaydı...
Edmund Burke veya Friedrich Hayek gibi düşünürlerin işaret ettiği gibi, masa başında yeni bir dünya kurmaya karar veren hayalperestlerin toplumun gelenek ve değerleriyle dengelenmesi, aslında iyidir. Eğer bu olmazsa, o zaman “akıl ve bilim”e dayandığını iddia eden uçuk bir kadro, toplumu felaketlere sürükleyebilir.
Sayfa 21 - Etkileşim Yayınları
Bilemiyorum
Bilemiyorum yıllardır neredeyim? Her gün yediğim ekmek, susayıp içtiğim su, Kolundan tutup gitmek istediğim kadın, Yaşamak kaygısı, gök hasreti, ölüm korkusu, Ve Rabbim senin adın! Yıllar var ki içindeyim hayatın. Anıyorum gençliğimi, özlüyorum çocukluğumu, Fakat bilemiyorum yarını. Bilemiyorum Rabbim, maksadını, kararını. Hepimiz işte dünyandayız, Yataktaki hastamız, topraktaki ölümüz; Neyiz, ne olacağız? Bir şey bilmiyorum... Nefes almaktayım yalnız. Rabbim! Beni yaratmışsın, İnsan şeklinde görünürüm, Terlerim yazın, üşürüm kışın, Düşünürüm, düşünürüm...
Sayfa 18 - Can Yayınları

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Fakat "anlam" bütünüyle "referans"a indirgenemez. Sonuçta Denkel'in son derece yerinde tespitindeki gibi, bir dilsel ifadeyle bildirilen yargının doğru ya da yanlış olabilmesi için o ifadenin bir anlam taşıması şarttır; bir başka deyişle anlamsız olan ifadeler bir doğruluk değerinden de yoksundur. Ama referansiyel görüşün öne sürdüğü haliyle, bunun tersi geçerli değildir. Yani doğruluk, anlamlılığın koşulu değildir. Ne doğru ne de yanlış olduğu halde anlam taşıyan beyanlar vardır.
Anlamın naif teorisi klasik "yüklem atfetme" [predication] öğretisinde formüle edilmiştir. Bu yaklaşıma göre, bir cümlenin anlamı (ki bundan anladıkları da cümlenin "doğruluk koşulları"dır) şu üç unsurca belirlenir: [1] Referansiyel unsurlar: adlar. [2] Yüklem atfeden unsurlar: filler veya "-dır" eki almış sıfatlar. [3] Cümlenin gramatikal yapısı.
Reklam
Yeniçağ'da Condillac "dil-öncesi" veya "dilden bağımsız" bir düşünme faaliyetini, birtakım imgesel çağrışımlar dışında imkânsız görür. Condillac'ın attığı en önemli adım, insanın dili kullanmadan ne düşünme ne de diğer zihinsel melekelerini iradî olarak denetleyebileceğini açıklamasıdır. Yazarlar, Condillac'ın dilden önce insan zihninin fizyolojik ve çevresel uyaranlara tâbi olduğunu; eski bir duyumunu iradî olarak anımsayamayacağını ve zihinsel melekelerini yönlendiremeyeceğini ortaya koymadaki başarısını vurgular. Dil Condillac'ın nazarında sadece düşüncenin ifade aracı değildir; dilin insana kendi düşünceleri üzerinde sağladığı denetim ve analiz gücü, düşünceyi ifade işlevinden daha aslî ve önceliklidir.
Hiç kimsenin başına yaradılışı gereği katlanamayacağı hiçbir şey gelmez.
Peki ne yapmalı? İçtenlikle yeryüzünden silinmeyi ya da bu dünyadan göçmeyi beklemeli. Fakat o zaman gelene kadar neyle yetinmeli? Yetinmemiz gereken tanrıları onurlandırmak, onları methetmek, insanlara iyi davranmak, onlara katlanmak ve sabretmektir. Etin ve nefesin sınırları içindeki şeylerin sana ait olmadığını, senin kontrolünde olmadığını hatırlamaktır.
Isaac Asimov - Benim Robotlarım
Tabii ki bu kanunların kelimelerle ifade edilmesi çok da doğru değil. Pozitronik beyinde, ileri düzey matematikle açıklanabilecek (ki emin olun o kadar matematik bilgim yok), birbirleriyle yarış halinde birtakım pozitronik potansiyeller bulunuyor. Ancak yine de bazı kısımlarda anlam net değil. İnsanlara “zarar” vermekle kastedilen ne? Robotlar, çocuklardan, delilerden, kötü niyetli insanlardan aldığı emirlere uymak zorunda mı? Bir robot, önemsiz bir insanı ufak tefek bir zarardan kurtarmak için değerli varlığını feda etmeli mi? Ufak tefek ve önemsizin tanımı ne?
Sayfa 236 - İthaki Yayınları
Öznellik ve Qualia
Meliha, incirin kendisi ve vücutta geçirdiği tüm aşamalar hakkında her şeyi teorik olarak bilse de inciri yediğinde, incirin öznel deneyiminde bıraktığı tadı, yani bir quale öğrenmiş olacaktır.
Sayfa 252 - İstanbul Yayınevi
Reklam
İradenin gerçek bir varlığı olmadığını savunanlar, bilincin bir epifenomen (süreçte nedensel etkisi bulunmayan bir yan ürün) olduğunu savunmak zorunda kalacaklardır. Bu görüşü ileri sürenler, muhtemelen bilincin evrim sürecinde ortaya çıktığını savunacaklardır. Fakat evrim teorisine göre doğal seleksiyon sürecinde canlıya yarar sağlayan özellikler seçilirken, yarar sağlamayanlar elenir. Eğer irade yoksa, bilinç sahibi kişi evrende hiçbir nedensel etki oluşturamıyor demektir. O zaman ise bilincin doğal seleksiyonla seçildiğini söylemek mümkün değildir, çünkü bu durumda bilincin var olmasının avantaj sağlayıcı bir özelliği de kalmaz.
Sayfa 198 - İstanbul Yayınevi
Darwin, daha aşağı hayvanlardan evrimleşen insan zihninin kanaatlerine güvenilip güvenilmeyeceğine dair “korkunç şüphenin” (horrible doubt) kendisinde sıkça ortaya çıktığını ifade etmiştir.
Sayfa 156 - İstanbul Yayınevi
Plantinga - Natüralizme Karşı Evrimsel Argüman
Öncül 3: Bu tarz bir doğal seleksiyon mekanizmasına göre akılla yapılan çıkarımların doğru olduğunu beklememiz için bir sebep yoktur.
Sayfa 154 - İstanbul Yayınevi
Doğru ve Yanlış Kavramlarını Kullanmak
Düşünmemiz dille gerçekleşir, dili anlayarak kullanmamız ise kelimelerin ve cümlelerin anlamını bilmemize bağlıdır. Anlamı (meaning) bilmek ise kelime ve cümlelerin hangi koşullarda “doğru” ve hangi koşullarda “yanlış” olduğunu anlamamıza (understanding) bağlıdır. Kısacası “doğru” ve “yanlış” kavramlarına göre anlama olmadan akıl yürütme süreci mümkün değildir. Doğayı incelediğimizde doğadaki hiçbir şeyin “doğru” veya “yanlış” kavramlarına karşılık gelmediğini, bu kavramların sadece zihne ait olduğunu anlarız.
Sayfa 142 - İstanbul Yayınevi
71 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.