Gelişmeye cüret edecek kadar cesur değilsen, hayatta iz bırakamazsın
“Bizim memlekette kendini göstermek için ortaya atılmak pek yaygındır. Atatürk ise kendini göstermekle kalmadı, elini taşın altına koydu. Bulgaristan'da ataşe olarak rahat bir hayat yaşayabilecekken, savaşa katılmak için defalarca dilekçe yazdı. İstanbul'da saraya sırtını dayayarak sıkıntısız bir yaşam geçirebilecekken kendisini Anadolu'ya göndertti. Bizzat padişah tarafından İstanbul'a çağrılmasına rağmen, mücadeleden kaçmadı ve hakkında verilecek idam kararını göze aldı..
Gelişmeye cüret edecek kadar cesur değilsen, hayatta iz bırakamıyorsun. Sorumluluk almanın da mücadele etmenin de sesini çıkarmanın da esas şartı, cesur olmak bana kalırsa.
İstiklal marşımız da bildiğiniz gibi "korkma" sözleriyle başlar…”
“Bir Sümer Atasözü der ki;
- ‘Gel el ele verelim, biliyorsun,
İki katlı ip kopmazmış..’
- ‘Biliyorsun, neden öğretmiyorsun?’
- ‘Boş vakit geçirdin, neye yaradı?”
“Yıl 1872; Londra Kraliyet Akademisi’nde Messer Smit adında bir İngiliz, verdiği konferansta Mezopotamya'dan gelen çiviyazılı tabletler arasında, Tufan hikayesinin yazılı olduğu bir tabletin bulunduğunu söylüyordu. Bu tabletler Mezopotamya’nın kuzeyinde, eski adı Niniva, yeni adı Koyuncuk olan, yerdeki kazıdan çıkarılmış Asurbanipal’ın Kitaplığı arasında bulunmuştu.
Bu haber, dinleyicileri büyük bir heyecana düşürdü. Çünkü ancak Tevrat'ta Tanrı tarafından yazdırılmış olduğuna inanılan bu olay, nasıl olur da bir tablette bulunabilirdi?”