İbn Receb şöyle diyor: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, nefsinin hakkını vermede orta yolu izler, bu konuda son derece adalet gösterirdi. Bazen oruç tutar, bazen tutmaz; bazen namaz kılar, bazen uyur; bazen hanımlarıyla birlikte olurdu. Tatlı, bal, tavuk eti gibi güzel olan şeyleri bulduğun- da yer, bazen de karnına taş bağlayacak kadar aç kalırdı. O, şöyle buyururdu: 'Rabbim, Mekke vadisini benim için altına çevirme teklifinde bulundu. Ben 'Hayır ey Rab- bim! Bir gün aç kalıp bir gün doyayım. Aç kaldığım- da sana yalvarır ve seni hatırlarım; doyduğum zaman da sana hamd eder ve şükrederim' dedim.' Böylece o, kendisi için şükür, sabır ve rıza makamları arasında en üstün durumu seçmiştir."
Letaiful mearif , 139-140
_İslam = Arapçılıktır. Asimilasyonla inananı araplaştırır. Her müslüman halk, araplaşmaya mahkumdur. Kuran’ın kendisi, Araplar için Arapça olduğunu söyler.(Şura 7) İnsanın tüm yaşantısı, giyimi, yemesi, içmesi, gezmesi, eğlenmesi, sevmesi, düşünmesi ve inanması “çöl bedevîlerinin kabile kanunu” ölçütlerine göre ayarlanmaktadır. İslamlaşarak milli
Madem insan kulağından beslenir ve kainat asla boşluk kabul etmez.
Ey garip sen de vücudun ülkesini boş bırakmayıp ateş-i aşkla âh eyle dem be dem.
Seyahat ediniz ki tertemiz olasınız zira suyun bile bir yerde çok kaldığında tadı, rengi, kokusu bozulur, güzelliği kaybolur.
O gül yaprağı toprağa düştüğünden beri yüreğimiz kor, içimiz Kerbelâ