Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Bütün büyük sanatçılar geleneği değiştirenlerdir. Örneğin şiirde Nâzım, Muhip, Orhan Veli. Yaşar Kemal’in yaptığı da gelenekle ilgili değildir. Yukarda söylediğim bir konuya değineyim: Örneğin Veysel, şimdilerde dikkatimizi çekmeyen bir sürü şiirinde geleneği yinelediği için o şiirler unutulup gitmiştir. Daha da unutulur. Ama Toprak, Sazıma, Güzelliğin On Para Etmez, Yeni Mektup Aldım Gül Yüzlü Yardan, vb. gibi birkaç şiirinde geleneğe arkasını döndüğü için, bu yapıtlarıyla ölümsüz olmuştur. İçtenlikle belirteyim, ben Veysel’i halk şairi saymam. O bizler gibi bir şairdir." Cahit Külebi’nin özellikle belirttiği “geleneği yinelemek” sözü ilgimizi çekmelidir. Yaratıcı olmadan, geleneği değiştirmeden, türkü ağızlarda dolaşmış bir sakızı yeniden çiğner gibi, eskilerin söylediğini yinelemek, o şiire yeni bir güç kazandırmıyor.
Sayfa 14 - YKY
Gelecek Uzun Sürer
Sumru: Acaba gelecek 25 yılda neler olacak bu ülkede? Ahmet: Söyleyeyim. Olacak olanları mı, olmasını istediklerimi mi? Sumru: Bu hangi filmden? Ahmet: Henüz çekilmemiş bir filmden. 25 yıl sonra biz seninle belki yine Benusen'de surlara çıkarız. Ama biraz yaşlanmış oluruz. Senle beraber bütün Karadeniz'in etrafını bisikletle dolanırız. Batum'da çapa içer Gürcü şarkılar dinleriz. Sovim'de Mayakovsky'nin evine götürüm seni. Yaltalı Dr.Chekov'dan öyküler okuruz. Varna'da "karşı kıyıdan sesleniyorum, sesimi işitiyor musun Mehmet Mehmet?" deyip Nazım'ı yâd ederiz. Sonra gözümüzü kapatırız, haritayı açarız, parmağımızı koyarız bir noktaya, derim yürü. Dünya haritasına. Sonra ben belki politikaya atılırım. Ama sadece ulaştırma bakanı olurum, ha. Bütün ülkeyi demir yolları ile döşerim. Sadece Batı'dan Doğu'ya değil, Doğu'dan Karadeniz'e, Karadeniz'den Akdeniz'e uzun uzun demir yolları yaparım. Sonra, her bölgede yok olmakta olan diller ve kültürlerle ilgili enstitüler kurulmuş olur. Sonra, sonra belki her şey değişmiş olur. Sonra çalışma saatleri 5 saat olur. Sonra 30 yıldır bu içinde bulunduğumuz çatışma ortamı ile ilgili hakikatleri araştırma komisyonları kurulmuş olur. Sonra... Ne çok sonra var, değil mi?
Özcan Alper
Özcan Alper
Reklam
110 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Çok fazla şiir kitabı okumadığım için başta belirtmem gereken husus, kitap hakkında her ne yazarsam yazıyım düşüncelerimin sizi olumlu ya da olumsuz etkilemesini istemiyorum... Zaten bunu kendimde yeterli görmüyorum. İncelemeye başlamadan önce yazarı hakkında da birkaç birşey eklemek isterim.. 2017 yılından beri bu uygulamayı
Her Şey Boş İse
Her Şey Boş İseSamet Temiz · Dionysos Yayınları · 0157 okunma
hapislerde de yattım büyük otellerde de açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir otuzumda asılmaını istediler kırk sekizirnde Barış madalyasının bana verilmesini verdiler de otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya
116 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Kendini, anlatmak, hep anlatmak... bıkmadan, usanma­ dan, sonuna kadar anlatmak şeklinde vareden bir bitmez tü­ kenmez dil akışı-aktarımını bilebiidiyse şiirimiz, bunu önce­ likle Nazım Hikmet'e, ama pek çok yönden ve daha fazlasını Edip Cansever'e borçludur; iddiayı daha anlaşılır kılmak adına eklemek gerekir ki mesele nicelikle ilgili değildir ve mesela, külliyatının cesametiyle hem Nazım Hikmet hem de Edip Cansever'in yazdıklarını geride bırakan Fazıl Hüsnü Dağlarca anlatmamış, söylemiştir. Anlattığı, tek kelimelik bir maceradır Edip Cansever'in... ama işte, öyle bir "tek kelime"dir ki o macera, geçmişi ve şimdiyi, içine geleceği de katıp "an"da kavrayan binbir kollu kapsayışıyla "varoluş"un akla geldik gelmedik tüm konakla­ rına uğrar; eğleşir de o konaklarda bir zaman, ama hangi ko­ nakta ne süre eğleşirse eğleşsin, bir sonraki konağın çağrısı kaçınılmazdır ve bir zaman da söz konusu o "yeni" konağın suyundan içmek üzere yola koyulmak zorunda kalır; sonra bir konak daha, sonra bir daha..
Gelmiş Bulundum
Gelmiş BulundumEdip Cansever · Yapı Kredi Yayınları · 20089,5bin okunma
Reklam
Kendi bayrakları altında işlenen bu cinayeti daha iyi unutturmak için Venedik, donanmasını Türklerin yanında İkinci Felipe'ye karşı savaşa soktu. Sonunda İspanya Divan'dan mütareke istedi. İngiltere Kraliçesi Elizabeth'in elçisi bütün gayretlerine rağmen İspanya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında bir mütareke yapılmasına mani olamadı."(Aynı yer)
"Hem kendi korkudan kaleye kapanıyor, hem de bizi harpten men ediyor: Kazandığı şan şöhret meğer boş imiş." Osman Paşa'yı başka sözlerle de aşağılayan askerler kafalarına göre bir savaşa girdiler ve Rameli Beylerinin çoğu, askerin kahir ekseriye- Niyaz-abad ovasına biçilmiş ekin gibi serildi. Savaşa iştirak etmeyenlerle, sağ kalan bir miktar ker Osman Paşa'dan özür dileyip, Padişahın esenin yoluna 'başımızı veririz' dediler.
Niçin fakir devletlerin kapısını kimse çalmıyor veya Osmanli Devleti niçin başka devletlere rüşvet vermiyor? Avrupa'nın ve bilhassa Venedik'in Haseki Sultan'dan beklentileri büyüktür, bunun elde edilmesi uğruna cömert olmaları lâzım.
🧜‍♀️ BİR KIZ KULESİ ÖYKÜSÜ 🧜‍♀️ 1827 yılında Almanya'nın Brandenburg kentinde Karl adında bir çocuk dünyaya gelir. Babası müzik öğretmeni olan Karl, aile içinde baş gösteren huzursuzluklardan dolayı bir Fransız yetimhanesine gönderilir. Daha sonra gemilerde miço olarak çalışır. Hamburg'tan kalkan bir gemiyle İstanbul'a giderken henüz 12 yaşındadır. Gemi İstanbul'a geldiğinde denize atlayan Karl, Kız Kulesi'ne yüzerek kaçar. Kendisini kurtaran Kız Kulesi'nin bekçisine gemiye geri dönmek istemediğini söyler. İki ülke arasında küçük bir politik sorun yaşanır. Ama Osmanlı sadrazamı Ali Paşa sorunu çözer ve Karl'ı korumasına alır. Karl Mehmet Ali adını alır. Mehmet Ali, Kırım, Bosna ve Karadağ savaşlarından sonra 2. Abdülhamit döneminde paşa unvanını alır. Mehmet Ali Paşa, 1878 yılında imzalanan Berlin Antlaşması'nda Osmanlı'yı temsil eden üç kişiden biri olur. Almanca, Fransızca, Yunanca, Farsça ve Arapça dillerinde şiirler yazan Mehmet Ali Paşa'nın dört kızı olur. Paşa'nın Leyla adındaki kızının da bir kızı olur; Celile. Celile bir erkek çocuk doğurur: Şair Nâzım Hikmet! Görüldüğü gibi Karl'dan Nazım'a uzanan hikâyenin gösterdiği gibi, Kız Kulesi'nin her zaman hikâyeleri vardır. Eğer Kız Kulesi Karl'ı kurtarmasaydı, Nazım olmayacaktı....
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
Reklam
Nazım'dan
"Dizeleri arasında en sevdiğin iki satır: 'Sen esirliğim ve hürriyetimsin çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin."
"Hayal kırıklığı!" diye düşündü ve bir refleks bir fikrisabit gibi o dize belirdi yine zihninde: "Hep ayrılık, isteğe erince istek ölür..." Düşünce, ne yöne sekeceği kestirilemeyen küçük bir top gibi bir başka tarafa zıpladı: "O da bir başka hayal kırıklığı." Lisenin ilk yılında dayısının tavsiye görünümlü zorlamasıyla okuduğu ve hayran olduğu Necip Fazıl'ı annesine övdüğünde işittikleri kendisini safi sersem olarak hissetmesine neden olmuştu. Annesine göre, sözü ile eylemi tutarlı kişileri okumalı ve Nazım'dan şaşmamalıydı. Zaten kısa bir süre sonra anlamıştı Alper: Dayısı Necip Fazıl'dı, annesi Nazım Hikmet... Hatta ülke böyleydi: Yarısı Necip Fazıl'dı yarısı Nazım Hikmet... Alper, isteseler de istemeseler de, her iki yarının da diğerinden izler taşıdığını, bunun kaçınılmaz olduğunu annesiyle dayısı arasındaki gergin ilişkiyi gözlemleyerek fark etmişti. Peki, kendisi kimdi? Ne taraftaydı? Tüm bunların uzağında biçimlenmek isteyen yeni insandı o. İsteği gerçekleşecek miydi? Bunu kendisi de çok merak ediyordu.
Sayfa 13 - Giriş, Hayalin turkuaz denizlerindeKitabı okudu
Harbiye Nazırı Nâzım Paşa, 30 Temmuz 1919 tarihli şifre telgra fında Kâzım Karabekir Paşa'dan şu istekte bulundu: "Mustafa Ke mal Paşa ile Refet Bey'in mukarreratı hükümete muhalif fiil ve hareketlerinden dolayı hemen derdestleriyle İstanbul'a gön- derilmeleri konusunda mahalli memurlara emir verildiği ve ko lorduca da ciddi
Sayfa 154Kitabı okudu
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.