Yazarın hayata dair gözlemlerini kaleme aldığı, birbirinden çok farklı konulara değindiği deneme kitabı. Kudüs, Afrika, Filistin’deki çocuklar, Sanayi Devrimi, Neşet Ertaş, Beşiktaş, Maria Puder ile Raif Efendi, açlık, aşk ve çocukluk…
Kitabın ismi çok hoşuma gitmişti, Kur’an-ı Kerim’den (Yasin Sûresi, 20-21) geliyormuş. “Derken şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi, 'Ey kavmim!’ dedi, ‘Bu elçilere uyun! Sizden hiçbir karşılık beklemeyen ve kendileri doğru yolda olan bu kimselere uyun.’ Teologlara göre, Kavminin Allah’ın dinini tebliğ için gelen elçilere zarar vermesinden korkup koşarak şehre giren kişi Habibi Neccar. Kavminin iman etmesini ve gelen elçilere inanmalarını çok ister. Ama kavmi onu dinlemez. Şimdilerde ne çok ihtiyacımız var yargılamadan bizleri uyaran, samimâne/karşılıksız iyiliğimizi isteyen, hakikatı anlatan bu tür Neccarlara.
Gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. Şiir kalsın istersen, sadece otursak. Oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut. Ellerimi tutma dilersen, sadece yüzüme bak, Yüzüme bak ama Anna, yüzüme bak. Gözlerime bak, gözlerimin içine bak.”
“Sonra öderim” sözünü duymayalı ne kadar uzun zaman oldu.
Kapitalizm yüzüne bakmamaktır. Çünkü kapitalizm insansızlıktır.