Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yalnızlık, stres altında verdiğiniz negatif tepkileri çoğaltarak çözüm üretme yeteneğimizi köreltiyor
Sayfa 334Kitabı okudu
Herkes kimsenin,olmadığı seslerin, görüntünün dahi olmadığı bir odada mutlaka ilerleyebilir peki ya herkesin içerisindeki çileye kim girebilir? Evlat, insanların içinde susmak, duymamak, gündüzün içinde karanlıkta kalmak işte çilenin çilesi budur. Bu o kadar muazzam bir dönüşüm gerçekleştirir ki sizlerde,sırf buna ulaşamayın farkına varmayın diye negatif frekans ehli bunun için bir kalıp uydurdu. Dediler ki, 'Yalnızlık sadece Allah'a mahsustur.' Ah ne de düşük frekanslı bir lakırdıdır bu bilmezsiniz.Bunun aslı 'Teklik Allah'a yalnızlık insanlara mahsustur,' olacaktır.Tanrı'nın sizlere vermiş olduğu en büyük armağanlarındandır.Çünkü insan anca yalnızken hakikate varabilir.
Sayfa 320Kitabı okudu
Reklam
1. İmkansız Çift
Her şeyden öte her birimiz ilk aşka kadar takip edebileceğimiz bir aşk objesi seçeriz. Freud bunu daha öz bir şekilde ifade eder: Bir seksüel ilişkide hazza sahip olabilmek için ensest yasağının yenilmesi gerekir yoksa o ilişki işlemez. O, bunun daha çok ikinci evlilikte ya da ilişkide olabileceğini de ekler. Öyle görünüyor ki ilk ilişki geçmişin bütün negatif ağırlığını taşımaktadır.
Wesss'in ortaya koyduğu görüşleri, alan çalışmasıyla araştırma imkânı bulan de Jong Gierveld ve Raadschelders, yalnızlığın üç boyutundan bahsederler: Duygusal yalnızlık, karakteristik yapısı/ ilk boyutu itibarıyle sevgi ve mutluluk gibi pozitif duyguların yokluğunu; korku ve belirsizlik gibi negatif duyguların varlığını barındırır. Yani insanın sevgisine, beklentilerine, değerlerine istediği ve hak ettiğine inandığı olçüde yanıt alamaması üzerine yaşadığı yalnızlıktır. Sosyal yalnızlıgın mahrumiyet boyutu, yalnızlığın doğasındaki ilişki kaybına işaret eder, Yalnızlığın zaman boyutu ise, üç alt başlığı barındırır: Tecrübe edilen yalnızlık süresine bağlı olarak, yalnızlığın değişmezlik /süreklilik (kronik) boyutu, yalnızlığın geçicilik boyutu ve kişinin yalnızlık yaşantısının kaynağını/ sebebini ötekiye izafe etme boyutu."
" Yalnızlık duygusu ve sosyal ilişkilerle ilgili değişkenler, atılganlık, kendini açma, riske girme, benlik bilinci ve çekingenlik gibi yaşantılardır. Çekingenlik, eksik benlik bilinci, duygusal uyarılma ve çatışmalar ve sosyal anksiyetenin yalnızlık duygusunun oluşmasına sebep olduğu belirtilirken; atılganlık, riske girme, benlik saygısı ve kendini açma yaşam doyumu ve iyimserlik gibi yaşantılarla yalnızlık arasında ters bir etki ve negatif korelasyon olduğu tespit edilmiştir. Yalnızlık durumunda kişi değersizlik, göz ardı edilme, ihmal edilme, çekici olmadığı ya da yanlış anlaşıldığı yönünde düşünceler geliştirir ve bu düşünceler olumsuz duyguların ortaya çıkmasına neden olur. Ayrıca, çocuk istismarı ve ihmal, fiziksel sağlık sorunları, stres ve ölüm nedeni ile birisini kaybetme gibi yaşam olaylarının yalnızlık ile ilişkili olduğu sonucuna da varılmıştır. Yalnızlık yaşayan bireyler, bazı tipik davranışlarla durumlarını yansıtmaktadır. Bu kişilerde başkalarına öfkeli duygularla yaklaşma, mutsuzluk, keder, korku, anksiyete, gerginlik, yerinde duramama, can sıkıntısı ve depresyon gibi durumlar gözlenmektedir. Kişisel özellikler, sosyal ilişkiler ve bu ilişkilerden beklentiler, ekonomik durum ve kültürel faktörlerin kişinin yalnızlığa olan duyarlılığını etkilediği belirtilmiştir.“
3.4.3. Hikmete Sarılma Modeli Bu modele göre din, elem ve ıstırapları negatif olarak algılama potansiyelini olumlu yönde değiştirir." Yani din, insanlara her hadisede ilahi bir hikmet, kaderi bir sebep bulunduğu inancını yerleştirmekte ve onların hadiselere daha sağduyulu ve iyimser bir bakış açısı ile bak. malarını sağlamaktadır. Benzer şekilde zorluklar ve tehlikelerle dolu bir dünyada yaşayan insanın, kader inancıyla birlikte inandığı varlığın koruyuculuğunu hissederek rahatlaması, hayata olumlu bakmasına ve ümitli olmasına önemli katkılar sağlamaktadır.116 Bu model Tanrısal eylem düşüncesi teorisi ve olumlu duygular teorisi olarak da adlandırılır.” 117
Sayfa 154Kitabı okudu
Reklam
"Verilerimize göre ilköğretim ve orta öğretim mezunları, yükseköğretim ve lisansüstü mezunlarından daha fazla iç güdümlü dindar oldukları görülmektedir. Ortaya çıkan bu istatistiksel tablo, daha teslimiyetçi bir dini tutum ve davranış içerisinde olan eğitim düzeyi düşük yetişkinlerin, bilişsel olarak daha az dinsel şüphe yaşadıkları gibi sosyo-psikolojik ve bilişsel faktörlerle açıklanabilir. Anket uygulamasına katılan örneklemden hareketle Müslüman-Türk kültür örüntüsüne sahip bir sosyal yaşam içerisindeki bireylerin eğitim düzeyine göre bu şekilde ayrışmaları, temelde dinsel ve/veya seküler düalitesine sahip Türk eğitim sisteminin niteliği ve sosyal öğrenme çerçevesinde kitle iletişim araçlarının sosyalleşme süreçlerine yaptığı din sunumuyla da ilişkilendirilebilir. Genelde eğitim sistemleri, bireylere hem yeni perspektif ve değerlere açılma olanağı verir hem de geleneksel değerler konusunda daha akılcı/rasyonel düşünmeyi özendirir. Fakat Türk eğitim sisteminin, bir açıdan bakıldığında dinsel normlardan dışlanarak seküler/ dünyevi bir yapıya sahip olması, örneklemi oluşturan bireylerin belki de dinsel inanç ve pratiklere ilişkin bazı şüphelerinin oluşmasına neden olabilir; bazen de bu ve benzeri sebepler, ilgisiz bir tutum ve davranış yönelimine yol açabilir. Öte yandan, yetişkinlerin sosyal oğrenme süreçlerinde önemli fonksiyon icra eden kitle iletişim araçlarında, genel olarak dine ve dinsel konulara olan ilgisizlik ya da argılarla kuşatılmış yanlış yönlendirme gibi faktörler de dindarlık olgusunun sağlıklı biçimlenmesini negatif yönde etkileyebilir.” ,
Sayfa 259Kitabı okudu
43 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.