Dostoyevski’nin ne yapar biliyor musunuz, karanlığı yığar yığar karşımıza, bir karanlık duvarı örer önümüze, onun işi, hüneri bu, sonra o kurşun geçirmez karanlığın arkasından ışığı daha belirli, daha açık görürüz.
Ne şarlatan, ne mistiktiler, ne dilenciydiler benim insanlarım, onların hepsi işlerinin büyük ustası, ekmeklerini sözleriyle kazanan onurlu kişilerdi. Ve yarı kutsal kişiydiler üstelik de…
Gözlerimizi açamadığımız ışık, bizim için karanlık demektir. Yalnızca uyandığımız günler doğar. Doğacak daha çok gün var. Güneş de sabah yıldızıdır zaten.
Davranışlarımız, azizlerle olan iletişimimiz yüzünden bozuldu.İlahi kitaplarımız, Tanrı’ya edilen ahenkli küfürlerle ve sonsuza dek katlanma zahmetiyle yankılanır. Peygamberlerin ve kurtarıcıların bile insanın umutlarını teşvik etmektense korkularını teselli ettikleri söylenebilir.