Benim araştırma yapmayı ve okumayı en hevesle yaptığım konular kadınları ve toplumsal cinsiyeti barındırıyor. Bu yüzden bu kitabı da büyük bir iştahla okudum ve benimsedim. Kitabı kapattığımda ateş bastı dört bir yanımı hem sinirden kafayı yiyip hem de kendimi hiç olmadığım kadar onurlu hissediyordum.
Firdevs bendim sanki. Hatta sankisi
"Kimsenin kölesi olmak istemiyorum."
"Birinin kölesi olmayan kimseyi gördün mü? İnsanlar iki çeşittir Firdevs, köleler ve efendiler."
"O halde ben köle değil, efendilerden biri olmak istiyorum."
"Sen nasıl efendi olabilirsin? Olmayacak şeyi istediğini görmüyor musun?"
Kitabı bitirdim ve şu an tam olarak ne diyeceğimi bilemiyorum
Bir kadın olarak kendimi şanslı sayabilirim. Firdevs' in hayatını okuduktan sonra ...
Ama bu şanslılık beni neden mutlu etmiyor diye düşünüyorum.
Bir kadın düşünün hiç okşanmamış başı babası tarafından, hiç bir erkek tarafından sevilmemiş, sevilmenin ne demek olduğunu bilmemiş
Firdevs, Ayşe, Fatma isimlerin ne önemi var erkekler tarafından gerek fiziki gerek sözsel şiddete uğrayan bir kadının hayatına değinilmiş bu kitapta. Böyle kaç kadın var diye düşünmeden edemiyorum.
Bugün kendime dert ettiğim bazı ufak tefek şeylerden utandım bu kitabı okuduktan sonra
Özellikle erkeklerin okumasını istediğim tavsiye edeceğim kitap okuyun efenim
Türk erkeği için kadın çocukken sürekli söyletilen o mini mini kuş şarkısıdır. Vahim olanı ise kendisini ev kafesine kapatmakta ısrar edenin bu kuş rolünü çok iyi benimseyen mini mini kadınlar olmasıdır. Kuş pencereye konmuştur hemen içeri alınmıştır ve bu "cik cik cik cik ötsün diye" yapılmıştır. Ama bazı kadınlar pır pır ederken