"Sana elma gönderiyorum, çürüyor. Sana ayva gönderiyorum, kararıyor. Sana beyaz üzüm yolluyorum, hepsi yolda bozulmuş. Sana gözyaşlarımı yolluyorum."
Eternity and a Day (Theo Angelopoulos, 1998)
"atla suya" dedim, atladı. yüzme bilmiyordu. biz onu çıkarana dek neredeyse boğuluyordu. onu çekip sudan çıkardım diye bana öyle minnet duydu ki, "atla!" diyenin ben olduğumu hepten unutmuştu.
Gene biliyordu ki her ömrü kemiren bir yığın ihtiras, erişmek, ele geçirmek kaygıları hayatı boyunca bu saadeti kendisinden gizlemişti. Şimdi ise bütün defterler dürülmüş, hesaplar kapanmıştı. Ne kadar kuvvetli olursa olsun, ufukta kendisini çekecek hiçbir serap, hiçbir aldatıcı ışık yoktu. Bir adım atar atmaz kendisini yutacağını bildiği bir karanlığın eşiğinde, duvarları dış dünyaya kapalı bir bahçede bir akşam gülünü koklar gibi yaşıyordu.