Roma gördüğüm kadarıyla gerçekten güzel, büyük bir şehir, hoşuma gidiyor. Sadece sen hiçbir yerde yoksun ve bu yüzden aslında hiçbir şey bana güzel gelmiyor.
Sevinciniz maskesinden sıyrılmış kederinizdir. Şimdi kahkahalarınızın yükseldiği o kuyu, çokça zaman gözyaşlarınızla dolmuştu.
Başka nasıl olabilir ki? Keder varlığınızda ne kadar derin bir oyuk açarsa, taşıyabileceğiniz sevinç o kadar fazla olur.
Batılılar Rusya'yı ve Türkiye'yi ne olursa olsun siyasi, iktisadi, kültürel ittifaklarına almak istemezler. Sovyetler Birliği'nin bir kabus haline dönüştüğü İkinci Dünya Savaşı sonrasında ihmal edilmez bir değer olan Türk askeri yapısının NATO'ya kabulü dahi bir istisnadır. Kimse Türkiye'yi kalkındırmak için bir ittifak düşünemez, ama kalkınmış bir Türkiye'nin ihmal edilemeyeceği de açıktır. Bu ülke son 150 yıldaki yolculuğuyla ve başardıklarıyla hem istenen hem istenmeyen ama uzak durulamayan bir gerçekliktir.
Avrupa coğrafi bir bölge olmanın ötesinde, kültür ve din olarak 14. yüzyıldan beri kendini tasvir eden, öbürleriyle sınırlarını çeken ve kendini üstün gören bir kıtadır; yani Avrupalılık bir bilinçtir.
İstanbul ve İzmir argosu da İtalyanca deyimlerle doludur; "mantenuta" (kapatma-metres) karşılığı olarak "montinata" veya "manita" diye geçer. "Alırım façanı aşağı" diyen adamların bu kelimenin "faccia"den geldiğini bildiklerini sanmayız. "Bu işin raconu böyledir" diyenler, "racon" kelimesinin İtalyanca "raggione"den geldiğini belki bilmezler. Zaten argoda kaynağı bilmek diye bir sorun yoktur.
Ben tıpkı kovanından ayrılmış bir arının, çiçeklenen bir ağacın dalına tutunması gibi, düşüncelerinin, bilinmeyen duyumlarının bağlandığı biriydim, ama en önplanda değildim, onun hayatındaki bir tesadüftüm, onun bütün yaşamının merkezinde değildim.
Eskinin İstanbul'unda dini-etnik gruplar arasında gerilim veya dışlama yoktu, varsa dahi Batı'nın başkentleriyle kıyaslanamayacak kadar düşük düzeydeydi.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye "non-belligerent" yani savaşmayan ülkelerdendi. Ama asıl önemlisi bir dizi saldırmazlık paktı ve anlaşmalarla tarafsız ülke konumunu sağlamıştı. Ankara birbirleriyle zıtlaşan, selamlaşmayan ülke diplomatlarının faaliyet gösterdiği nadir başkentlerden biriydi. Dışişleri bu insanları cumhuriyet balolarında, törenlerde bir arada tutabilmek için protokol harikaları yaratıyordu.
1908 değişiklikleriyle basın hürriyeti getirildi. Matbuat hürdü ama bir müddet sonra Galata köprüsü üzerinde gazeteciler İttihatçıların fedaileri tarafından vurulmaya başlandı.
Yüzünü, ancak içsel yangınları çizmeyi bilen ve bilimin yadsıdığı, sözlerin dile getiremediği, ama bir aşığın gördüğü ışık saçan buharları yansıtabilen, o erişilmez sanatçı resmedebilir ancak.
Ruhunun soluğu, tıpkı sesin bir flütün anahtarlarında bölündüğü gibi, hecelerin kıvrımlarında dağılıyor, dinleyenin kan akışını hızlandırdıktan sonra kulakta dalgalanarak sönüyordu.