Orwell'ın okuduğum ikinci kitabıydı. Genellikle kitaplarında siyasi baskı söz konusu. 1984'te sizi 7/24 denetleyen bir parti vardı Hayvan Çiftliğinde ise konu hayvanların insanların baskısından sıkılıp kendilerine yeni bir düzen kurmaları.
Orwell'ın 1950'de günümüzdeki durumu görüp adeta yaşıyormuş gibi anlatması ne büyük öngörü. Kitabın ana fikri epey çok; insanların hayvanlara gaddar davrandığı, kim yönetime geçerse geçsin eski yönetime benzeyeceği ve her zaman yönetimin bencil davranarak halkı yok saydığı bunlardan sadece birkaçı.
Biraz daha konusunu açmak gerekirse; (bu kısım spoiler içerebilir) bir çiftlikte yaşayan hayvanlar kendilerini sömüren Jones'tan bıkmışlardır. Yapılan gizli toplantılarla en sonunda Jones'ı çiftlikten kaçırarak kendi kendilerini yönetmeye başlarlar. Sürekli "İngiltere'nin Hayvanları" şarkısı söylenir, "dört ayak iyi, iki ayak kötü" sloganları atılır. Hayvanlar artık çok mutludur çünkü kendilerini kırbaçlayarak çalıştıran, yemlerini az verip aç bırakan insanlar artık yoktur. Başlarda güzel idare eden "hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek" sloganı atan hayvanlar artık birbirlerini öldürüyor, eski dostlarını düşman belliyor, kavga çıkartıyordur. Ayrıca domuzlar "her hayvan eşittir" kuralını çiğneyerek diğer hayvanlardan daha geç uyanıyor, onlardan çok yiyor ve daha az çalışıyorlardır. Eşitliği savunan lider domuz Napoleon zamanla aptal hayvanların beyinlerini yıkayarak bazı sloganları ve yönetimi değiştirir. "Bütün hayvanlar eşittir" yazan duvarda artık "bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar daha eşittir" yazıyordur.