ama bakın, şu şartla gelin: birincisi, bana aşık olmayın. bu imkansız, sizi temin ederim. dost olmaya hazırım, bakın elimi uzatıyorum. ama aşık olmak yok, lütfen!
"bir süredir hep böyle. bir şey söylemeye çalışıyorum, ama aklıma hep yanlış kelimeler geliyor; bazen de demek istediğim tam tersi çıkıyor ağzımdan. düzeltmeye kalkışınca daha da beter oluyor. sonunda ne diyeceğimi hepten şaşırıyorum ve başta söylemek istediğimi de unutuyorum. sanki bedenim ikiye ayrılmış da birbiriyle kovalamaca oynuyor. ikisinin arasında kocaman bir sütun yükselmiş ve onlar da birbirlerini yakalamak için sürekli dönüyorlar onun çevresinde. bir parçam doğru kelimeleri biliyor ama diğeri onu yakalayamıyor."
"anlamıyor musun? birinin, bir başkasını sonsuza dek koruyabilmesi imkansızdır da ondan. şimdi bak, diyelim seninle evlendik. sen gündüzleri çalışıyorsun. işyerindeyken ya da iş gezisine çıktığında beni kim koruyacak? hayatımın her anında sana yapışıp kalacak mıyım? bu nasıl bir ilişki olurdu? eninde sonunda benden bıkarsın, inan bana. yaşamın hakkında kendine sorular sorarsın. hayattaki tek işinin sadece ve sadece bana dadılık etmek olup olmadığını sorarsın kendi kendine. bunu kabul edemem ben. üstelik bu durumda, sorunlarım çözülmüş de olmaz."
akılla bir konuşmam oldu dün gece;
sana soracaklarım var, dedim;
sen ki her bilginin temelisin,
bana yol göstermelisin
yaşamaktan bezdim, ne yapsam?
birkaç yıl daha katlan, dedi.
nedir; dedim bu yaşamak?
bir düş, dedi; birkaç görüntü.
evi barkı olmak nedir? dedim;
biraz keyfetmek için
yıllar yılı dert çekmek, dedi.
bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim;
kurt, köpek, çakal makal, dedi.
ne dersin bu adamlara, dedim;
yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
benim bu deli gönlüm, dedim;
ne zaman akıllanacak?
biraz daha kulağı burkulunca, dedi.
Hayyam'ın bu sözlerine ne dersin, dedim;
dizmiş alt alta sözleri,
hoşbeş etmiş derim, dedi.