Olivya'nın çıkmazında, üst üste yuvarlandığım kahvelerden hıncımı alamıyorum. Yaşım kadar hınç damıtmak istiyorum kahveden. İstiyorum da diyorum, vay canına, çekinmiyorum.
Yolu var önünde gidilecek, kilometrelerce, günlerce, aylarca, senelerce. Arada durup dinleneceği istasyonları var, durup nefesini bir anlığına koyvereceği ama gidiş vakti için her an gözünün saatte olacağı. Yolunda, doludizgin, bağıra bağıra, yorgun bir at gibi terleyerek giderken, 'yavaşla' diyecek bir ses, orada, tekerleklerinin altındaki raylarda. Yavaşla, bak ileride makas var. Makası yanlış yöne çekersen, sen, koskoca tren yanlış yöne gidersin!
Reklam
Bazen nefesimi yalnız sizin için tutuyorum. (...) Nefesimi bırakıyorum, kayboluyorsunuz.
Çok açken ve biri bakarken yemek yemek ne kadar sıkıntılıysa, yazmak, üretmek de öyleydi. Kendimizi de yoktan var edebildiğimiz ölçüde seviyorduk.
Tutkularını yönetmeyi, öfkesini yöneltmeyi, hayal kırıklıklarını yok sayabilmeyi çabucak öğrendi. Ağlamak, acı çekmek gibi körelten eylemleri şiir okuyamayan insanların doğallığıyla savuşturmuştu. Reçelin kıvamı, gündemdeki ülke olayları, dizinin finali; hepsi yeterince kullanılmış duyguların bileşkesinden daha büyüktü.
26 öğeden 21 ile 26 arasındakiler gösteriliyor.