“Yaşam, ne kadar kısa süreli olursa olsun, anlamlıdır; çünkü her anında, bir sonraki anın temelleri atılmaktadır.”
Lisedeyken en sevdiğim ders felsefeydi. Belki de bu, öğretmenimin felsefeyi bir ders değil de bir yaşam biçimi olarak anlatmasından kaynaklanıyordu. Sayısal derslerin boğuculuğu içinde, felsefe dersini nefes aldığım bir süre olarak hatırlıyorum. Birey olma, bakış açımı genişletme, hakikati anlama ihtiyacımı doyurmakta, iki ders saatinin büyük bir katkısı vardı. Tabii ki, hakikat dediğimiz şey bir sonuç değil, yolculuğun kendisidir. O yüzden son nefes havaya karışana kadar yolculuğa devam.
Gelelim bende derin çağrışımlar uyandıran bu kitabın konusuna: Okuyucuya birçok hikaye üzerinden felsefi öğretileri ve hikayelerin ardında kalan manaları aktarıyor. Birkaçına aşinayım felsefe derslerinde biz de hikayeler üzerinden sohbetler tartışmalar yapardık. Bu kısa hikayeler, felsefeyle temelden tanışmak isteyenler ya da bir toplulukta donanımlı bir sohbet ve tartışma ortamı oluşturmak için biçilmiş kaftan.
Türkiye’de felsefe, üniversitelerde öğretilen akademik bir disiplin olarak görülüyor. Oysa ki, felsefe günlük hayatın bir parçası olarak bireylerin düşünme, sorgulama ve analiz etme yetilerini geliştirmelerinde önemli bir rol oynar. Felsefi düşünme ve tartışmalar, insanların daha bilinçli ve eleştirel bir bakış açısıyla hareket etmelerine yardımcı olur. Bu nedenle, felsefenin sadece akademik bir alanla sınırlı kalmaması ve her yaş ve kesimden insanın erişimine sunulması büyük önem taşır. Yazarın kalemine sağlık, bu konuda harika bir kapı aralamış.