Cabir ibn-i Abdillah’tan (ra) rivâyet ediliyor:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gün bana baktı ve: "Ey Cabir!Seni mahzun görüyorum." buyurdular. Ben:”Ey Allah'ın Rasulü, babam şehid oldu. Arkasından borç ve kalabalık bir aile bıraktı" dedim.Bunun üzerine Allah'ın Rasulü: Ya Cabir! Sana haber vereyim ki Allah hiç kimseyle perde arkasından olmaksızın konuşmamışken, babanla yüzyüze konuştu ve ona: İste benden vereyim" buyurdu. Baban: "Ya Rabbi! Beni tekrar yarat da ikinci bir defa olarak yine şehit olayım” dedi.
Allah-u Teâlâ Hazretleri: "Bu mümkün değil.Onlar bir daha dünyaya dönmezler hükmü benden sebkat etti (geçti)." buyurdu. Bu cevaba karşı baban: "Öyleyse ya Rabbi bunu arkamda kalanlara haber ver" Allah azze ve celle Hazretleri de "Bunu yaparım." buyurarak şu âyetleri inzal etti:
169 - Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar.
170 - Allah'ın lütfundan verdiği nimetle sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiç bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.
171 - Onlar, Allah'ın nimetini, keremini ve Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelerler.
Ali İmran Süresi
Her yaştan evlatlarının arasında kıyamet sabahını bekleyen Aliya'nın gümüş kubbeli kabri şehitliğin ortasında ışıldarken, zihnimde şu sahne canlanıyordu:14 Ekim 1991'de Yugoslavya Meclisi'nde konuşma yapan Sırp lider Radovan Karadziç'in Müslümanların yok edileceğine dair tehditlerine karşılık, Aliya gayet sakin bir şekilde "Bizi yok etmekle tehdit ediyorlar. Ama bilsinler ki Müslümanlar yok olmayacaktır!" demişti. Yok olmak... Ölüm bir son olmadığına ve biz Müslümanlar da bu dünya için yaşamadığımıza göre, evet binlerce şehit verse de Bosna, Müslümanlar yok olmamıştı işte. Olmayacaktı da.
Bunları düşünürken, mezar taşlarını okumayı da sürdürüyordum. Çok gençler de vardı aralarında, çok yaşlılar da. Komutanlar da vardı, kendilerini cephede buluveren sıradan delikanlılar da. Epey görkemli (hatta fotoğraflı) mezarlar da vardı, başına bir taş bile dikilmemiş toprak mezarlar da. Ve taşların hepsinde istisnasız şu ayet yazılıydı: "... Onlara ölüler demeyin; onlar diridirler, lakin siz anlayamazsınız!"
22 Ağustos 1966'da Seyyid Kutub'a idam cezası verildiğinde, Assam el-Attar'ın kitabında anlattığına göre Kutub bu kararı tebessüm ve Allah'a ka-lvuşmanın verdiği büyük bir mutlulukla karşılamıştı. Muhammed Ali Benna'nın dediğine göre Seyyid Kutub'un asılmasına asıl sebep "Yoldaki İşaretler" adlı kitabı idi.