Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Toplumcu bir ortamın edebiyat okurudur Türk romanının okuru. Bu nedenle de, romanı salt bir sanat ürünü olarak benimseyip, onu zevk için okumakta zorlanmak­tadır.
Haklı
Türk roman okuru, yazarında hala bir sosyolog, bir psi­kolog, bir yol gösterici, giderek bir militan aramayı sürdür­mektedir.
Reklam
Roman kişilerinin, yazının kendisi oldu­ğu bir metindir "Kara Kitap".
Biçimin, içeriğin önüne geçtiği, anlatma eyleminin çoğu yerde kendi serüvenini yaşa­dığı metinler oluşur bu dönemlerde. Sanatı bir biçim sorunu olarak gören bu romancılar, gerçekçi romanın toplumsal so­runları irdeleyen sosyolojik eğilimini, sanata ihanet olarak nitelendirirler. Pamuk da katılır onlara; bir sanat ürününde, "gerçek dünyanın kurallarından çıkarak verilecek cevaplar; aklı başında bir edebiyatçının nefret edeceği şeye, 'sosyolojiye' sürük­ler bizi,"[15] der.
"Kar" (1999) romanı ise, yazarın metinleri boyunca kurgu düzleminde yaptığı serüven yolculuğundaki en sıra dışı du­raktır. Fildişi kulesindeki sanatçı duruşundan hiç ödün vermeden üreten Orhan Pamuk, bu romanında toplumsal konu­ları odağa alır ve bir toplumcu gerçekçi yazar öykünmeciliği içindeymiş gibi, konusal gerilimi de bayrak yaparak öyküler. Romancılığının bu noktasında belki de, Türk edebiyat eleştiri­sinin en işlek kulvarını oluşturan toplumcu kesimden yıllardır aldığı yoğun eleştirilere yaratıcı düzlemden bir yanıt vermeyi deniyordur Pamuk. Ancak "Kar", toplumsal malzemenin yo­ğun kullanımına karşın, hiçbir zaman toplumsal gerçekçi bir roman değildir. Kar imgesinin yarattığı farklı bir masalsı onto­lojinin eşliğinde, tiyatro sahnesinde oynanan oyunun yaşama aktığı bir kurgu oluşturur Pamuk; tiyatro oyuncularına kanlı bir ihtilal yaptırır; varmış gibi görünen konu bütünlüğünü groteskin merceğinden geçirir, mantık dışına taşır.
Gerçeğin teknolojik aygıtlar -TV, radyo, video, fotoğraf, film- aracılığıyla ikinci elden yaşandığı, insanların imajların ardından koşup, pop-starlara benzemek için görüntü ve davranışlarını değiştirdiği bir çağdır içinde yaşadığımız yüzyıl.
Reklam
"Romancılık ya her şeydir ya hiçbir şeydir. Romana bu derece kökten bir şekilde bağlıyım. ( . . . ) Benim Kundera gibi, Llosa gibi diğer inançlı yazarlarla paylaştığım bu dünya sanki bir çeşit tarikattır. "
Üstkurmaca öğesinin bir türevidir metinlerarası eğilim; içinde yaşadığı gerçekliğe yabancılaşan çağdaş yazarın, bütünleşmek­te zorlandığı bu gerçekliği yansıtmaktan vazgeçip, daha önce başka yazarlar tarafından yazılmış metinlerin dünyasına sığın­ması, onlardan yola çıkarak ikinci elden yeni bir kurmaca ger­çeklik yaratması demektir. Eskilerin taklitçilik diye adlandırıp aşağıladıkları bu eğilim; çağ edebiyatında alıntı tekniğiyle bir biçim öğesi durumuna dönüşmüş, giderek eski metinlerin farklı tekniklerle yeniden kurgulanmasına kadar gelinmiştir.
Geleneksel romanın okuru rahatlatan bir başka özelliği ise, kendinden emin, her şeyi bilen, güçlü bir anlatıcının metinde­ki başat varlığıydı. Anlattığı öykünün ipleri elinde olan bu an­latıcı, yaşamın anlamına ışık tutmaya çalışır, kahramanlarını yönlendirdiği gibi okurunu da yönlendirirdi. Geleneksel okur tipinin desteğiydi, dayanağıydı o; okurunu elinden tutar, bil­mesi gerekenleri ona anlatarak romanın dünyasında dolaştırır­dı. Okurun, metnin içinde kaybolması, metni tümüyle anlamaması pek olası değildi.
Türk romanında Oğuz Atay'ın "Tutunamayanlar"ından bu yana gerçekleştirmiş en uçtaki kurgu/biçim serüveninin romanıdır "Kara Kitap".
Reklam
Yeni Okur Tipi!
" 20 yüzyıl edebiyatının yeni okur tipi evin yapımına doğrudan katılır. Henüz tamamlanmamış olan yapının içinde kendine yaşayabileceği bir ortam yaratmaya çalışır. O yazarın eğittiği, yol gösterdiği biri değildir artık. Yazarla birlikte üretir, etkindir. Elinde kitap rahatça koltuğunda oturmasına izin yoktur onun. Her satırda, her sözcükte uyanık olmak zorundadır. Bu yeni tip yapılarda barınabilmesi için, yazarın bıraktığı anlam boşluklarını doldurması, tuğlaların arasını kapatması gerekmektedir. Yeni okur tipi tüketici değil bir üreticidir."
Sayfa 62 - İletişim Yayınları, İstanbul 2008.
219 syf.
9/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Tamamen teknik bir kitap. Tam bir Orhan Pamuk incelemesi. Yeni Hayat romanını merkeze alarak Pamuk yazınını ve kısmen de modern/post modern edebiyatı incelemiş. Dili eleştiri jargonundan uzaklaştırılıp herkesin anlayabileceği tarzda yazılmaya çalışılmış ancak yine de konuşma diliyle arasında mesafe var. Terminolojiyi bilmek okurken yararlı olur. Okuyunca bunca kitabı anlamadan okumuşum hissine kapıldım. Bahsettiği kitapları yeniden okumak gerektiğini düşündürtüyor. Benim için çok yararlı oldu. İlgilenenler mutlaka okumalı, çok faydalanırlar. Yalnız Orhan Pamuk kitaplarını okuyanlara yeniden okuma işi çıkarabilir.
Orhan Pamuk'u Okumak
Orhan Pamuk'u OkumakYıldız Ecevit · İletişim Yayınları · 200830 okunma
"Hayat metinlerle beslenir, sonra tekrar hayata dönüşür ve bu ilişki kabaca şimdi söylediğim gibi, hayat ve metin olarak da birbirinden kopmuş değildir. Iç içedir. Ama bunlar sürekli birbirlerini zenginleştirerek, değiştirerek, başkalaştırarak ilerlerler."
"Yaşamın metinlerden yapılmış olduğu,"[53] görüşündedir Or­han Pamuk: "Hayat metinlerle beslenir, sonra tekrar hayata dö­nüşür ve bu ilişki kabaca şimdi söylediğim gibi, hayat ve metin olarak da birbirinden kopmuş değildir. Iç içedir. Ama bunlar sü­rekli birbirlerini zenginleştirerek, değiştirerek, başkalaştırarak ilerlerler."[54] Yaşam ve metinlerin dünyası birbiriyle bütünleşir Orhan Pamuk'un romanlarında. Yaşamın nasıl bir sürekliliği varsa, Pamuk'un metinlerinin de bir sürekliliği vardır. Onun romanlarında, bir diğer romanındaki kurmaca kişiden, sanki yaşamış biriymişçesine söz edilir.
Parçalanmış, bütünlüğü bozulmuş ve belirsizleşmiş gerçekliği ona uygun biçim öğeleri aracılığıyla dile getirmek ister çağdaş romancı; artık gerçeği yansıtmak için, dış gerçekle örtüşen bir öykü anlatmanın yeterli olmadığını bilmektedir; gerçeği, dış dünyada değil iç dünyada, bilinçte, bilinçdışında arar.
36 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.