Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
#takvim
Diyanet Takvimi Ön Yüz: II. Dünya Savaşı sona erdi. (1945) Vakıflar Haftası (8-14 Mayıs) Bugün Greenwich saati ile 03.22’de içtima, 16.19’da Ru’yet olacak ve hilal ilk defa Asya Kıtası’nın ortasından itibaren görülmeye başlayacaktır. De ki: İster ona inanın ister inanmayın! Çünkü o (Kur’an) daha önce kendilerine ilim verilenlere okununca, hemen yüzüstü secdeye kapanırlardı. (İsrâ, 17/107) Diyanet Takvimi Arka Yüz: OSMANLI’DA KADINLARIN KURDUĞU EĞİTİM VAKIFLARI Osmanlı’da kadınların kurduğu vakıflar çok geniş bir yekûn tutar. Dinî ku- rum ve hizmetler, sağlık ve sosyal hizmetler, bayındırlık ve beledi hizmetlere yönelik vakıflar kuran kadınlar, eğitim ve öğretim hizmetleriyle ilgili vakıflara da ağırlık vermişlerdir. Eğitim kurumları inşa etmeleri ya da var olan eğitim kurumlarının çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için tasaddukta bulunmaları Osmanlı kadınlarının şefkatini, merhametini, eğitimli bir nesil yetiştirme bilincinde olduklarını göstermektedir. Örneğin, Valide Sultan ve Hanım Sultan vakıfları, Osmanlı kadınlarının cömertliğinin bir göstergesi olmuş, halkın gözünde yöneticilerin prestijlerini ve meşruiyetlerini artırmıştır. Hürrem Sultan, Haseki semtinde, bünyesinde bir medrese ve mektebin de yer aldığı bir külliye inşa ettirmiştir. Bezmiâlem Valide Sultan da kurduğu vakıf kütüphanesi ve eğitim kurumlarıyla ön plana çıkmıştır. Nurbanu Sultan Üsküdar’da içinde bir medrese de bulunan Atik Valide Külliyesi’ni Mimar Sinan’a yaptırmıştır. T.C. Cumhurbaşkanlığı Diyanet İşleri Başkanlığı
II. Abdülhamid İran’la saltanat yılları boyunca sıcak bir ilişki içerisine girmeye çalışmıştır. İran hükümeti de bu duyarlılığa kayıtsız kalmamıştır. Örneğin Bâbıâli’nin isteği üzerine sünnî öğretiyi rencide eden kutlama ve törenlere yasak getirilmiştir. 1890’lardan itibaren Osmanlı topraklarında bulunan Hıristiyanların kendi içlerinde birlik sağlamak adına yaptıkları bir takım faaliyetler II. Abdülhamid’in Şiî ve Sünnî’lerin birlikte hareket etmeleri gerektiği konusunda daha hassas olmasını sağlamış, bunun bir tezahürü olarak Şiî ve Sünnî yakınlaşmasının mümkün olup olmadığına dair Cemaleddin Efgâni’den bir rapor kaleme almasını istemiştir. Keza Efgâni’den İttihad-ı İslam’ın gerçekleşmesi için bir takım faaliyetlerde bulunması bu doğrultuda mezhep ayrılıklarını ortadan kaldırması ve İstanbul’da İranlılar’dan oluşan bir cemiyet kurmasını da istemiştir. İstenilen cemiyeti kuran Efgâni, İttihad-ı İslam’ın ve Şiî-Sünnî yakınlaşmasının önemiyle ilgili tanıdığı tüm nüfûzlu kişilerden bu konu hakkında birer mektup yazmalarını istemiştir. Ancak bu faaliyetler Nâsıruddin Şah’ın Cemaleddin Efgâni’nin bir talebesi tarafından öldürülmesiyle sonuçsuz kalmış, ayrıca Efgâni iki ülke arasında diplomatik bir krize de yol açmıştır.
Reklam
Meclis-i Meşayıh
III. Selim'le başlayıp II. Mahmud ile vücud bulan Osmanlı'da ki merkeziyetçi politikaların sonucu olarak Sultan Abdülaziz döneminde 1866’da kurulan tarikat ve tekkelerin idare edildiği Meclis-i Meşâyıh Sultan II. Abdülhamid dönemine gelindiğinde alınan kararların kayıt altına alınmasıyla daha sistemli bir şekilde çalışmaya başlamıştır. Meclis-i Meşâyıh maiyetiyle birlikte Şeyhülislamlık/Bab-ı Meşihat binası (günümüzde İstanbul Müftülüğü) içerisinde bulunan bir odada toplanmakta ve tekkelerle ilgili kararların burada alınmaktaydı. Tekke sakinlerinin her türlü nüfus işlemleri, tekkede ikamet edenlerin ve tekkeden ayrılanların kontrolü, tekkelerin teftişi, gelirleri ve imarı ile ilgili yapılan çalışmalar Meclis-i Meşâyıh’ın yetkisi altındaydı. Meclis-i Meşâyıh’ın aldığı kararlar öncelikle Şeyhülislamlık makamı ve onun da üzerinde padişahın fermanı ile uygulanmaktaydı. Vefat eden şeyhin evladı yoksa post boş kalmasın diye başka bir tarikat tekkesinin şeyhi dahi oraya vekil diye atanabilirdi. Tekkelere bağlı olan vakıf müesseselerinin artık işlevsiz hale gelip, miras kavgasına tutuşan akrabaların maddiyat derdine düşmesini gören padişah, bu durumu iyi değerlendirip kanuni rıza yoluyla vakfın mallarını devlet bütçesine eklemiştir.
Kıtalar arası bir tarihiniz varsa; siz, bir devletin çok ötesinde medeniyet olmuşsunuzdur! Kültürünüz birçok kültürün, inancın ve tarihi izin çok çeşitli coğrafyalardan harmanlanması ile oluşmuş demografiler bütünüdür. Köklerinizden gelen bu gücünüzü fark ettiğinizde ne esen rüzgarların, ne de kopan fırtınaların hiçbir önemi yoktur… Zihninizde
İsrail'in kurucusu DAVİD BEN GURİON: (D:1886 Polonya Ö:1963 İsrail) ➡️Günümüzde toplum olarak, Yahudilere karşı bakış açımız çok iyi olmasa da onlarla yollarımız sürekli kesişmiş; İsrail'in kurucusu GURİON bile bir Osmanlı vatandaşıdır: ➡️İsrail'i kuran David Ben-Gurion, Rus İmparatorluğu'na bağlı Polonya'dan, 1906 yılında tarım işçisi olarak Filistin'e göç etti. Daha sonra gazeteci kılığında siyasi faaliyetlerine başladı. Filistinde'ki Yahudi faaliyetleri, İttiihat Ve Terraki liderlerinden olan Cemal Paşa'nın dikkatini çekince, Gurion ve Yahudiler, Filistin'den uzaklaştırılarak, bölgeye girişleri yasaklandı. İstanbul'a yerleşen Gurion, 1912 yılında, 8 ay gibi kısa bir sürede Türkçe'yi öğrenerek,İstanbul Üniversitesi'nde Hukuk bölümünü okudu. I.Dünya Savaşı'nda İngilizlerin yanında Osmanlılara karşı savaştı (Yahudi Taburları) savaştı. Filistin, İngilizlerin eline geçtikten sonra bölgeye geri döndü. Avrupa'daki Yahudilerin bölgeye sistametik olarak göçünü teşvik etti. Gurion,Yahudilerin yıllardır özlemini çektiği bir "İsrail" için kesin sonuç almak istiyordu... O yüzden İsrail'in kuruluş mücadelesinde, askeri noktaları hedef göstermiştir. hem içte hem dışta yaptığı ustaca hamlelerle, 1948'de İsrail'in kurulmasını sağlayarak, İsrail'in ilk başbakanı oldu. Ayrıca Gurion, bugün, İsrail Silahlı Kuvvetleri'nin de kurucusu ve İsrail'in atası olarak kabul edilir.
Reklam
"Gönül Sırdır" Dermiş Eskiler
" Āhiretde Her kişi Sevdiğiyle Haşr olur." "El-mer'u me'a men ehabbe." (Kişi sevdiği ile beraberdir.) hadîs-i şerîfi Osmanlı sahasında mevzun olarak şu şekilde söylenmiş: "Āhiretde her kişi çün sevdügiyle Haşr olur." - "Gönül sırdır" Dermiş Eskiler. Olur olmaz herkesle her şeyin paylaşılamayacağına dair bir şifre sanki. Çünkü insanoğlu ayıp arar, kusur arar. Senin üzüntün onun neşesi olur. Gönül ancak güzel görene, güzel konuşana, güzel saklayana açılır. Onlara da Ehl-i muhabbet denir.
Hey gidi şevketlü Devlet-i Osmânî!
Osmanlı Devleti, 623 senelik şanlı tarihi boyunca 60 kadar ülkeyi hakimiyeti altına alıp, aşağıda gösterilen sürelerde adalet tevzi ederek idare etmiştir: Devletin Adı Yıl Bulgaristan. 545 Ege Adaları. 541
Yazıklar Olsun Sizin İnsanlığınıza!
Normalde bu tür bir hareket hiç huyum değildir ama görüntüsü Müslüman olup da, üç beş beğeni uğruna yahudi seviciliği yapan böyle utanç kaynağı insanlar görmekten bıktık usandık artık! Hadi boykot, mezalim, katliam, soykırım falan umurunuzda değil ama bu kadar da umursamaz, şuursuz olmayın! Her gün yüzlerce Gazzeli Müslümanın katledildiği bir
Merhum Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan Hocanın, "Babalarımızı, dedelerimizi kestiniz" diyen bir Ermeni'ye cevabı : "Bir Ermeni ile bir yerde karşılaştıkta konuştuk. Türkçe konuşuyor. Siz bizim dedelerimizi kıtır kıtır kestiniz diyor. Ne zaman kesmişler dedim. İşte babalarımızı dedelerimizi kesmişler diyor. Ben durmadan soru
Reklam
Şehadet'in mübarek olsun yiğidim.
Hilâfet devletinin başkenti Türkiye'nin tekrar Allah'ın vaadi Resûl ﷺ'in müjdesi "Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır.” Bu hadis bizlere 57 devletcik olan müstemleke beldelere, Müslümanların eski izzet ve şerefli günlerine kavuşacağını haber vermektedir. Ayrıca Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem Müslümanların eski izzet ve şereflerine Hilâfet ile ulaşacağını da bildirmiştir. Zira Müslümanların vahdeti tarihte de Hilâfet ile sağlanmış, biiznillah gelecekte de Hilâfet ile sağlanacaktır. Hilâfet kavramı İslâm’ın üzerinde ehemmiyetle durduğu bir kavramdır. İslâm’ın yönetim şekli ve Müslümanların vahdeti ancak onunla olur. Hasan Saklanan Kudüs muhafızı Hasan Onbaşı’nın görevini yeniden bütün Müslümanlara hatırlatmış oldu. Şehadeti 57 İslam beldesi liderine, yönetimlerine ve ordularına bir mesaj niteliğindedir: "Siz bir şey yapmıyorsunuz ben yapayım!" #234200075 Mescid-î Aksa'yı bekleyen son Osmanlı askeri İğdırlı Hasan onbaşı'nın 1982 yılına kadar süren nöbeti.
Bir subay hatıratı olan bu eser, tarihsel bir vesika olarak değerlendirilir. Zira yazıldığı dönemde, muhtevasına ait karakterler; sonraki dönemde olduğu kadar politik karakterler olmadığından ve eserin yazılış maksadının bir eser ortaya koymak olmadığı da düşünüldüğünden objektif de kabul edilebilir. Dolayısıyla eserin muhtevasına ait bir çok anektot da aslında daha sonraki hayatlarında seçilen ideolojik yahut siyasi kararları sebebiyle yapay olarak oluşturulan bazı karakterlerin, gerçekte kim olduklarına ve ne düşündüklerine dair güçlü fikirler verir. Söz konusu Kazım Karabekir Paşa, siyasi pozisyonu hasebiyle Cumhuriyet döneminin ilk siyasi oluşumlarında muhafazakar-liberal bir profil oluşturmuştur. Ancak kendisinin Osmanlı'nın yıkılış döneminde bir ittihatçı olarak konumlandığının, hatta ittihatçılar içerisinde de yenilikçi-batıcı ve devrimci kanattan olduğunu satır aralarından yakalayabiliyoruz. Hasılı kelam bu pasaj ile Karabekir Paşayı eleştirmek yahut kınamak gayesi gütmüyoruz. Sadece Kazım Karabekir'i kastetetek "iki serhoşun karşısında islamın bayraktarı olmuştur." söyleminin aslında ne kadar politik bir çarpıtma olduğunu göstermek istiyoruz...
Muhammet İkbâl

Muhammet İkbâl

@Muhammetikbal
·
02 Mayıs 23:30
Kazım Karabekir Paşa
Kumandan masasının başına oturmuş, önüne bir bardak bira koymuştu. İçki içmeyen ve içtiği zaman çok gizli kalmasını isteyen Karabekir'in bu hali çok üzüntülü ve heyecan içinde bulunduğunu ve formaliteye aldırmaz bir duruma düştüğünü gösteriyordu.
Soykırımcı Siyonist İsrail’i Kim Durduracak?
Yahudi inancına göre: Sadece ve sadece Yahudi bir anneden doğan Yahudi olur. Yahudiler anneyi tarla kabul ediyor. “Ürün tarlada yetişir, onun için sadece Yahudi anneden doğan çocuk Yahudi olur!” diyorlar. Baba Yahudi olsa anne Yahudi olmasa o Yahudi olarak kabul edilmiyor. Yahudi anneden olmayan bütün insanlara ise “Goyim” diyorlar. Yahudi
• 5. Bölüm - ATATÜRK İTTİHATÇILIĞA KARŞIYDI YALANI! (!)
- Bu konu her ne kadar diğer Bölümler kadar önem taşımasa da buraya da değinmek istiyorum. Mustafa Kemal, bir dönem diğer cemiyet üyeleri gibi özel bir yemin töreni ile "İttihat Ve Terrakki" cemiyetine katıldı. MUSTAFA KEMAL, örgütten kısa bir süre sonra soğuyacak ve kendi Cemiyeti olan "Vatan ve Hürriyet Cemiyetini"
ATATÜRK’E DÜŞMANLIKLARININ NEDENİ!.. Gazi 2 Nisan 1922 tarihinde yanında Sovyet Elçisi Aralov ile birlikte Konya’dadır: "O gece iki medreseyi ziyaret ettik. Kanlı, canlı hemen hepsi de gencecik mollalar medresenin avlusunda dizilmişlerdi. Bunların yanında, geniş cüppeli, beyaz sarıklı hocalar da yer almıştı. Hepsi de yerlere kadar eğilerek
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.