Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fatih ÖZEL

Fatih ÖZEL
@ozelxfatih
... demek ki satrançta insanın kendi kendisine karşı oynamak istemesi, kendi gölgesinin üzerinden atlamak istemesi gibi anlamsız bir zıtlık durumudur.
Reklam
... bu tinsel savaşta siyahın beyazın manevralarını bilmemesi, bu yüzdün de sürekli anlamaya ve önlemeye çalışmasıdır; öte yandan beyaz da siyahın gizli amaçlarını aşmak ve engellemek çabasındadır.
Dizlerim titremeye başladı: bir KİTAP! Dört ay boyunca elime tek kitap almamıştım ve bir kitabı, insanın birbirine eklenmiş kelimeleri, satırları, sayfaları göreebileceği farklı, yeni, yabancı, dikkati başka yerlere yönlendirici düşünceleri okuyabileceği, izleyebileceği, beynine alabileceği bir kitabı sadece kafamda canlandırmanın bile aynı zamanda hem heyecanlandırcı hem de uyuşturcu bir etkisi vardı.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bize hiçbir şey yapmadılar-sadece bizi en mutlak anlamdaki hiçliğin içerisine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi dünyada hiçbirşey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz. Tek tek her birimizi mutlak anlamda bir hava boşluğuna, dışarıya tümüyle kapalı bir odaya hapsetmekle, sonunda dudaklarımızın açılmasını sağlayacak baskının dayak ve soğuk aracılığıyla dışarıdan değil ama iç dünyalarımızdan kaynaklanması amaçlanmıştı.
,,,vurdumduymaz bir kabalık karşısında her zaman hissettiğim acizlik duygusu..
Reklam
... böylesine geniş omuzlara sahip birinin herhangi bir konuda iradesini seferber ettiğinde engellenemeyeceğini bir kez daha hissediyordum.
.... tinsel konularda duyduğu merak hep bir tür tutkuya dönüşen ben, ona yaklaşamayacaktım.
Mirko, bütün inatçı yardılışlar gibi her türlü gülünç düşme duygusundan yoksundu.
Belki de... Utançların en büyüğü... İnsanın kendine en yakın bildiği kimselere karşı duyduğu utançtır.
" Korku cezadan çok daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir."
Reklam
Fazla iyiliğiyle, İrene'nin hayatını içine hapsettiği uyuşturucu rahatlıkala bunda kendi payının da bulunudğunu görebilir miydi? Kendisiyle ilgili bir olayda da adil bir yargılayıcı olabilir miydi?
Hep aynı düşüncenin bir burgaç gibi beynine saplandığını, içinin yaralı olduğunu, acıdığını hissettiği bütün o günlerdeki suskunluktan sonra bu irene'ye nasıl da iyi geliyordu, tekrar teninin içine işleyip kanını tutuşturan okşayıcı sözcükler duymak nasıl da rahatlatıcıydı.
Kültürel olarak kendisinden üstün, varlıklı kocasının, iki çocuğunun yanında tembel ve mutlu bir korunmuşluk içinde rahat, refah içinde, son derece sakin bir hayat yaşıyordu. Fakat fırtına veya bunaltıcı sıcak kadar, havanın durgunluğu da insanı rahatsız edebilir, aynı şekilde ılımlı bir mutluluk da talihsizlik kadar kıştırtıcı olabilir ve isteksizlik çeken pek çok kadın için, umutsuzluğun getirdiği sürekli bir doyumsuzluktan daha tekinsizdir. Tokluk da açlıktan daha az kıştırtıcı değildir İrene de macera merakını uyandıran hayatının tehlikesiz ve güvenli oluşuydu.
Yaşlanmak, geçmişten artık korku duymuyor olmaktan başka bir şey değil zaten.
Ama dediğim gibi bütün acılar korkaktır, yaşama karşı duyulan aşırı arzu karşısında acı geriler; çünkü yaşama arzusu, düşüncelerimizde var olan ölüm arzusundan çok daha güçlü şeklide bedenimizin her zerresinde mevcuttur.
Ben ona teslim olmaya öyle hazırdım, onun aşkıyla öyle yanıp tutuşuyordum ki bunu ilk olarak kendimle baş başa kaldığımda anladım, onun aydınlık, deyim yerindeyse melek gibi yüzünü heyecana boğan o tutkuyu, içimin karanlık dehlizine düşüp terk edilmiş bir kalbin boşluğunda fırtına yaratınca anladım.
Reklam
Oysa bir kadının duyguları söze dökmeden ve bilincinde olmadan da her şeyi bilir.
Macera yaşamamış biri için başkalarının acı veren huzursuzluğu tiyatra oyuna ya da müzik gibi heyecan veren bir deneyimdir.
Herkesçe malum olaya, bir kadının yaşamının bazı anlarında kendi iradesi ve deneyimi dışında gizemli güçlerin etkisinde kalır şeklinde olumsuz yaklaşmak, aslında yalnızca kendi içgüdümüze ve doğamazın şeytani yönlerine karşı duyulan korkuyu ifade ediyor, "kolayca baştan çıkarılanlara" göre kendini daha güçlü, daha akıllı ve daha temiz hissetmek bazı insanlara haz veriyor olmalı. Diğer yandan ben şahsen bir kadının özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılmasını, genellikle alışageldiği üzere, kocasının kollarında onu kapalı gözlerle aldatmasından daha dürüst bulurum, dedim.
Her çocuk için sevecen bir bakışı ya da esprili bir sözü vardı, hem hoşsohbetli hem ölçülü biriydi, kısacası o, Tanrının lütfunu esirgemediği insanlardan biriydi.
Hikaye, dedim, gel seninle anlaşalım. Sen yarım kal, adınıda Yarım Kalan Hikaye koyalım." Sen zaten neyi tamam ettin ki? dedi bana.
"Ulan Müzeyyen, sayende bizde tırsak olduk, İkiye böldün bizi."
Reklam
Bizimde buralarda kadınlarımız icabında ayıp, yasak, günah üçgeninde sıkıştırılmış vaziyetteydiler ama, Müzeyyen bu üçgeni yırtmış, yırtarken kendi kendine bir şeytan üçgeni yaratmış, arada bir üçgenin kuyuya benzeyen ağzından geyik bakışıyla bakıp duruyordu. Bu bakışı hala çözememiştim. Elinden bir şeyleri kaçırıyormuş gibi tedirgin, tedirginliği gizlemeye alışkın, bu alışkanlığın katılaşmış, istenildiğinde bile dışarı çıkılmasını imkansızlaştıran bir kabuğa dönüşmüş olduğunu düşünüyordum.
Müzeyyene aktarmadığım bölümler gelip kapımı çalıyor, Abi n'olucaz biz?diyorlardı. Onlara gidin diyemezdim. Uzak yollardan geliyor, ömürleri bitiyor, yolları bitmiyordu.
Bir resim geldi: Biz Müzeyyen ile telsiz duvaksız evlenmiştik.Kendi kendimize evlenmiştik.Nikahı Müzeyyen kıldı.Galata kulesinin tepesindeydik.Güneş Haliç in kuyruk sokumunda, inceden yangın yerindeydi.Kollarımı kendisine daha da çekerek, kendini benimle sıkı sıkı sarmış ve 'Tamam' demişti, Güneş bu işe izin verdi, pederim olarak.
Dünya ilerliyor.Evet dedim bende ilerliyor ama güneşin çevresinde dönerek.
Ahlakta bir zaman sorunuydu görürsün bak derdi, yüzünden hınzır bir gülümsemeyle.
Nasıl ki gerçek olaylar unutulabiliyorsa, asla olmamış olanlarında sanki olmuşcasına anıların içinde yer alabildikleri biçimindeydi