Biz tabaka tabakayız, içimiz uçurum dolu, ruhumuz yerinde duramayan cıva gibi, huyumuzun rengi ve biçimi durmadan salladığımız bir çiçek dürbünündeki gibi değişir.
Zaman duruyordu, yo hayır, durmuyordu da onu kendisiyle birlikte sürüklemiyor, bir geleceğe taşımıyordu, yanı başından ilgisizce, kendisine değmeden akıp gidiyordu.
Bana yapılanları gördüğünde yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Bunlar aynı zamanda merhamet gözyaşlarıydı, ama daha çok çaresizlik karşısındaki hiddetin gözyaşlarıydı.