Yüzyıllık yalnızlık kitabını okuduktan sonra çok muazzam bir yazar olduğuna karar verdiğim Gabriel, sırasıyla Kırmızı Pazartesi, Benim hüzünlü oruspularım ve son olarak albaya mektup yok kitaplarını okuyarak bir kez daha netleştirmiş oldum. Gelelim kitaba oldukça ince bir kitap olmasına rağmen içerdiği mesaj ve hüzün bu inceliğe çok ağır gelmiş.. Emekli bir albay emekli maaşının haberini 15 yıldır bekliyordur. Yılmadan usanmadan her cuma günü limana gidiyor ve posta ile mektubun gelmesini bekliyor.. umudundan hiç vazgeçmiyor. Eşinin ısrarına rağmen bir türlü vazgeçmediği horoz ise umudunun diğer bir parçasıdır. Bu kitapta albayın 15 yıldır bekleyişi gerçek bir umut, eşinin ise gösterdiği sabırın gerçek göstergesidir. Umut ve sabır hayatta ne olursa olsun tutunmamız gereken gerçek köklerin temel iki unsuru olduğunu bir kez daha öğretiyor yazar bizlere.. ayrıca savaşın bitmesiyle gelen ağır şartlar, sokağa çıkma yasakları, devletin bazı mühim meseleleri halktan saklaması ve öğrenmesi gereken asıl konuları yerine göstermek istediklerini göstermeye çalışılması ancak bu kadar mükemmel anlatılabilinirdi. Kitap harika bir tar bıraktığı gibi ucu açık sorular ile okuyucunun hayal gücüne bırakarak bitiriyor kitabı.. acaba hastalıktan öldüler mi? horoz Ocak ayında dövüşe çıktı mı? Albayın emeklilik maaşı bağlandı mı? Bunlar soru işareti ile kalırken kitap boyunca albaya üzülüp bir cuma günü mektubu ben yollasam da mutlu mu olsa şu garibim albay diye düşünmeden edemedim keyifli okumalar diliyorum