Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mine Arden

Öğrenmem gereken bir sürü şey var. Her gün ağlamanın eşiğine geliyorum, çok zor.
Reklam
Su yüksek yerlerden alçak yerlere akardı. Yerçekimi kanunu böyleydi. Duygular da yer çekimine göre hareket ediyordu. Bağınız olan, duygularınızı paylaştığınız birinin karşısında yalan söyleyip paçayı kurtarmak zordu. Gerçekler ortaya çıkmak isterdi. Bu, özellikle üzüntünüzü ya da hassasiyetlerinizi gizlemeye çalıştığınız zamanlarda geçerliydi. Üzüntünüzü bir yabancıdan ya da güvenmediğiniz birinden saklamak kolaydı.
(Yalan söylemenin ne zararı olur ki? bir anlığına bile endişelerini azaltacaksa buna değer...) Söylediği yalana inanmasını o kadar çok istiyordu ki bunun için her şeyi yapardı. Boğazına bir yumru oturmuştu. Yaşlar sel misali gözünden akıyordu. Buna rağmen ışıltılı gülümsemesini koruyarak devam etti. ''Her şey iyi olacak.'' (Her şey iyi olacak) ''İyileşiyorsun.''

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Zorlu durumları doğru okumanın önemli olduğunu biliyordu.
Evet, işte böyleydi, insanlar gider, geriye eşyalar kalırdı..
Reklam
Şimdi içeride küçük oğlu Johannes yaşama gözlerini açıyordu, küçük Johannes, oğlu, bu kötü dünyaya gelecekti, kişinin yaşamının en büyük acılarından biri buydu belki, annesinin korunaklı rahminden çıkıp bu kötü dünyada kendi yaşamına başlamak, çünkü içeride her şey Tanrı'nın iyiliğiyle uyumluydu, dışarıdaysa ya bir Tanrı ya bir Şeytan yok.
Ben kimse farkında olmadan deliriyor ve sonunda yine kimse farkında olmadan düzeliyordum.
Bir şekilde halloluyordu. Günbegün, hayat bildiği gibi geliyor ve ben de bu şekilde yaşıyordum. Fakat buna rağmen, nasılsa, bir şekilde hallolmadığı bir an geliyordu. Bunun gibi durumlarda, ipi kopmuş babaevine doğru süzülen bir uçurtma misali oluyordum.
Başkasına ve kendine yalan söyleyerek tüm kalbiyle suçunu hem dünyadan hem de kendi kalbinden silmeye çabaladı. Sonunda yaşı büyüdükçe bir yalan yığını haline geldi.
Aptalca bir tecrübe yaşadığında mantık bir boka yaramaz.
Reklam
Hem ben insanların sözlerine olduğu gibi inanan biriyim. Kandırılıyorsam, bu kandıranın suçudur.
Takındığım belki on, belki yirmi tane maskem vardı. Hangisi ne kadar üzgündü, bir türlü kestiremiyordum.
Atalarımızı yüceltmek için yaşamak zorunda olmak ya da insanlık medeniyetini mükemmelleştirmek zorunda olmak falan... Bize şimdiye kadar öğretilenler, sadece böylesine zor etik yükümlülükler. Bunların da herhangi bir bilimsel açıklaması yapılamıyor. Öyleyse bizim gibi eksi insanların hepsi ölse daha iyi. Ölünce sıfır oluyorsun.
İnanın bana, eğer özgür insanları kıskanıyorsak bir nedeni var. Her defasında sığınma içgüdüsüyle çatılar inşa ettik, zahmete girip başımız üstüne çatı inşa eden bizler, sonra da bu çatılardan yakamızı kurtaramadık, gelip başımızın üzerine yerleştiler. Bizi yağmurdan korudular, bu doğru, ancak güneşi bizden çaldılar. Onların gölgesinde uyuduk, çalıştık, dans ettik, birbirimizi sevdik, onların gölgesinde düşündük. Bazen seher vaktinin parlaklığı o kadar güçlüydü ki sabah vaki gelip bizi kurtaracak sandık.
İşte benim tüylerimi diken diken eden konu. Sanki dışarıda her şey; kanunlar, gelenekler, kaldırımlar bizi suçlu ilan ediyor ve monoton bir yaşama mahkum ediyor!
7bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.