Kendi kendinin ayrı bir varlık olarak bilincinde olması, yaşam süresininin kısalığını, kendi kararıyla doğmayıp belki sevdiklerinden önce,belki onlardan sonra, ama kendi isteği dışında öleceğini bilmesi, yalnızlığının ve ayrı olmasının farkındalığıyla doğal ve toplumsal güçler karşısında çaresiz kalışı, insanın ayrı ve kopuk yaşamını çekilmez bir hapishaneye çevirmektedir. Eğer insan, bu hapishaneden kurtulup dışarı çıkamaz, kendisini dış dünyayla, bir başka insanla ya da düşünceyle bütünleştiremezse çıldırır.a
"Kimsin sen?" Bu soruyu yanıtlamaya çalışmış mıydım hiç? Kendi kendime kim olduğumu itiraf etmek hiç aklıma gelmiş miydi? Adımı, yaşımı, yurdumu, boyumu posumu biliyordum, ruhumu ise çok daha az...
Dalgın gibiydi sanki, hatta epeyce bir dalgın gibiydi: Dinliyor ama duymuyor, bakıyor ama görmüyor, gülüyor ama neye güldüğünü kendi de anlamıyor gibiydi. Doğrusu, oldukça tuhaftı durumu.
But she’d been feeling lonely. And though she’d studied enough existential philosophy to believe loneliness was a fundamental part of being a human in an essentially meaningless universe, it was good to see him.
Nasıl anlatsam sana? Kimi zaman yöneticileri, filmlerde gördüğümüz sömürge yöneticilerinden farksız buluyorum. Hepsi tüm dışgüçlerini, bizi izinsiz bıraktıracak bir bahane bulmak ya da günlerimizi çekilmez kılacak yeni bir eziyet yöntemi keşfetmek için çalıştırıyorlar. Neyse ki, düşgüçleri pek gelişmemiş de umdukları, istedikleri kadar acı veremiyorlar bizlere...
İnsanlardaki şiddet eğilimi, kaba egemenlik tutkusu, bütün bunların korkunç ve ahmakça ve ilkelce açığa vuruluşu, uygarlığın yenemediği, bastıramadığı yabansılık ürkütüyor beni. Sanki hayata, dünyaya güvenim kalmadı.