Çevremizdeki nesnelerin durağanlığı, bu nesnelerin başka nesneler değil de, onlar olduklarından emin olmamızın, yani düşüncelerimizin onlar karşısında durağan olmasının zorunlu bir sonucudur belki de.
"Bir insan olarak hiç"tim, yani düşüncelerinin bağımsızlığı sayesinde topluma karşı koyan, topluma hiç bir borcu olmayan ve özgür olduğu için toplumun söz geçiremediği bir insan." Şimdi ilk kez, Simone'a anlattığı gibi "kendi kaderini uçsuz bucaksız bir ortaklaşa kaderin içinde kaybetmenin ve sona erdirmenin baştan çıkarıcılığını; direnilmesi gereken baştan çıkarıcılığını" hissediyor.
Camus kendisini eski şiddet kullanmama prensibine bağlı hissetse de, doktriner bir pasifist olmayı istemiyor. (...) Tarihin talepleri. Ansızın babasını ve küçük gördüğü 1914'ün Cezayirli askerlerini anlıyor, savaşı kabul etmese de, bir savaşta yer alınabileceğini kavrıyor.
Hiç kimse bir ada değildir, kendi başına; herkes bir parçasıdır ana karanın, asıl olanın bir parçası. Her insanın ölümü eksiltir beni, işim insanlıkla çünkü, bu yüzden sormayın sakın çanların kimin için çaldığını, çanlar senin için çalıyor.
Karısı Pauline'in çocuklarla birlikte yaşadığı Key West'te çalışamadığını ileri sürmüştü, çünkü orası, "Hemingway'den bir satır olsun okuyan her itoğluitin ziyaretine açık bir yolgeçen hanı gibiydi."
Durdu ve vızıldayıp duran, küçük yaratıktan, sizin Boşluk Dünya'sındaki gramofonların sesini andıran tekdüze, cılız fakat belirgin tınlamasından şu sözleri yakaladım, "Varoluşun sonsuz, mutlak saadeti O'dur ve O'ndan başka bir şey yoktur."
"Bu sıska varlık 'O' demekle neyi kastediyor?" dedim.
"Kendinden bahsediyor," dedi Küre, "Şimdiye kadar fark etmedin mi, bebekler ve bebeksi insanlar, kendilerini dünyadan ayrıştırırlar, kendilerinden üçüncü şahısmış gibi bahsederler. Dur, dinle!"