Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
# Yunan Tanrılarının her biri Romalılar tarafından kabul görmüş ve farklı isimler kullanılmıştır. Roma mitolojisi neredeyse tamamen Yunan mitolojisini baz almıştır. Yunan mitolojisindeki çoğu efsaneler de insan şeklindedir. # Yunan tanrılarının yaratılış hikâyeleri seçilmiş 12 tanrı (bu 12 tanrı, 4 kadın ve 8 erkekten oluşmaktadır.) Olimpos
Sevr'i kabul etseydik ne olurdu? Türkiye'nin belirli kısımları sonra verilir, belirli kısımları verilmezdi. Bir kere Ege Bölgesi hiçbir zaman verilmez, İstanbul da elden çıkardı. İngiltere, Cebelitarık'tan ve Malta'dan nasıl çıkmadıysa, İstanbul'a da o şekilde yerleşir ve Boğazlar ve İstanbul'u Rusya'ya katiyyen bırakmazdı; pseudo (sahte görünümlü) bir ortalıkla oyalardı ve ilerde de kuzeydeki kuvvetin güneydeki üslerine karşı aynı düzeni sürdürerek, Britanya'nın ebedî hâkimiyetini sağlardı. Bazı yerli iktidar sahipleri de bu politikayı desteklerdi. Türkler bu bölgeyi ancak turistik görür ve iç geçirirlerdi.
Reklam
Het vermoeiendste aan een gast- of in dit geval een pseudo-gast- is die kennelijke traditie dat je voor de komst alles moet opruimen The most tiring thing about having a guest - or in this case a pseudo-guest - is the apparent tradition of having to clean everything up before arriving
Güzel hazzın ötesindedir. Pseudo Longinos’a göre güzel kadınlar “gözlerin acısıdır.” Kadınlar acı vererek güzeldir. Sarsıcı, yüzce güzellikler çelişki değildir. Acının negatifliği güzelliği derinleştirmektedir. Burada güzel, pürüzsüzden bambaşka bir şeydir.
İsa, Pavlus, İnciller
1. yüzyıl sonları ile 2. yüzyıl başlarında yaşadığı ve Antakya'daki Hristiyan cemaatinin liderliğini yaptığı kabul edilen Ignatius, erken Hıristiyanlık tarihi açısından mühim bir şahsiyettir. Aslında lgnatius biraz karanlıkta kalmış birisidir. Bunun en önemli sebebi, lgnatius'un çok erken bir dönemde yaşamış olması nedeniyle kaynakların onu efsanevi bilgilerle karıştırarak sunması ve bunun da ötesinde onun ismi altında yazılmış birçok metin bulunmasıdır. Zira bu metinlerin birçoğu gerçekte Pseudo-'dur. Yani lgnatius tarafından yazılmamakla beraber sonraki yüzyıllarda kaleme alınıp onun ismine nispet edilmiş­lerdir.
Sayfa 632Kitabı okudu
Sevr'i kabul etsek ne olurdu?
Türkiye'nin belirli kısımları sonra verilir, belirli kısımları verilmezdi. Bir kere Ege Bölgesi hiçbir zaman verilmez, İstanbul da elden çıkardı. İngiltere, Cebelitarık'tan ve Malta'dan nasıl çıkmadıysa, İstanbul'a da o şekilde yerleşir ve Boğazlar ve İstanbul'u Rusya'ya katiyyen bırakmazdı; pseudo (sahte görünümlü) bir ortaklıkla oyalardı ve ilerde de kuzeydeki kuvvetin güneydeki üslerine karşı aynı düzeni sürdürerek, Britanya'nın ebedi hâkimiyetini sağlardı. Bazı yerli iktidar sahipleri de bu politikayı desteklerdi. Türkler bu bölgeyi ancak turistik görür ve iç geçirirlerdi. İstanbul'da o tarihte öyle kahir Türk çoğunluğu da oturmuyordu. 1914 ve 1915 İstanbul'undaki Türklerin çoğu Balkan bozgunundan gelmiş, halen kendini toparlayamamış ve çile çeken bir halktı. Şehrin gayr-ı müslimleri son derece oturaklı ve iyi durumdaydılar...
Sayfa 146 - Kronik KitapKitabı okudu
Reklam
Güzel hazzın ötesindedir. Pseudo Longinos'a göre güzel kadınlar "gözlerin acısıdır." Kadınlar acı vererek güzeldir. Sarsıcı, yüzce güzellikler çelişki değildir. Acının negatifliği güzelliği derinleştirmektedir. Burada güzel, pürüzsüzden bambaşka bir şeydir.
Sayfa 17 - Pürüzsüzün EstetiğiKitabı okudu
Empatisi güçlü olanlar
son zamanlarda bir pseudo-fîlozofî hastalığına yakalandığımı, haddimi bilmeden sürekli insanlık üstüne düşündüğümü söyleyecek halim yoktu
Sayfa 440
Pseudo
Duyguların, gerçekte kim olduğun hakkında bir ipucu taşımaz.
Sayfa 160Kitabı okudu
Anneme son zamanlarda bir pseudo-filozofi hastalığına yakalandığımı, haddimi bilmeden sürekli insanlık üstüne düşündüğümü söyleyecek halim yoktu.
Reklam
Sorgulanmaksızın, başkasının fikirleri ile yaşanan hayat, kişinin kendisinin değil, başkasınındır ve bu hayat yaşanmamıştır. Bu hayata sahte anlamında” pseudo (sûd) hayat“denir ve bu hayat kişinin asaleten değil, başkası vasıtasıyla vekaleten yaşadığı hayattır.
Belki de dikkatimizi bu kaba "sahte cemaat" (pseudo-gemeinschaft) alanına yönelten suçluluk duygumuzdur, çünkü yaşamın hangi alanında olursa olsun, bir performans yoktur ki oyuncu ile seyirci arasındaki alışverişin benzersizliğini abartmak için kişisel çabaya ihtiyaç olmasın. Örneğin, sıcak ve içten tavırlarını bize ait bir ayrıcalıkmış gibi hissettiğimiz yakın bir arkadaşımızı kendi arkadaşlarından biriyle (özellikle de tanımadığımız biriyse) samimi şekilde konuşurken duyduğumuzda hafif bir burukluk duyarız. On dokuzuncu yüzyılda yazılmış bir Amerikan görgü rehberinde bu yönde çok açık bir ifade vardır: "Eğer birisine belli bir iltifatta bulunur veya nezaket gösterirseniz, aynı davranışı o kişinin huzurunda başka birine karşı göstermemelisiniz. Öreğin, eğer bir beyefendi evinize gelirse ve siz ona sıcaklık ve ilgiyle "kendisini gördüğünüze sevindiğinizi" söylerseniz, gördüğü ilgiden memnun kalacaktır ve büyük ihtimalle size teşekkür edecektir, ama sizin aynı şeyi yirmi kişiye daha söylediğinizi duyarsa, sadece nezaketinizin boş olduğunu görmekle kalmayacak, buna tabi tutulmaktan dolayı bir miktar hoşnutsuzluk da duyacaktır."
Sayfa 58 - Metis Yayınları - Çeviren: Barış Cezar - IV. Basım, 2021 • PerformanslarKitabı okuyacak
Maalesef bugün sanat/edebiyat yapıtları üstüne yazılanlar ya bir çeşit serbest yorumlama biçimini almış pseudo-academic metinlerden ya da acemi reklamcı diliyle yazılmış tanıtımlardan oluşuyor.
164 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.