Ra'd Sûresi 11. ayetin tefsiri
Bu felâket... Neden?
Uzaklara gitmeğe hacet yok! İşte efrâdı üç yüz elli milyona varan ümmet-i İslâmiye gözümüzün önünde duruyor. Bir hizb-i kalîl iken hârikalar gösteren; cihana hâkim olan bu ümmet, şu kesretiyle beraber, şimdi cihanın mahkûmu bulunuyor!
Bu ne musibettir? Bu ne felâkettir? Acaba bu sukūtun sebebi, bu inhitâtın illeti ne olabilir?
Cenab-ı Hakk'ın bize karşı birçok meva'îdi vardı. Acaba onlar hakkındaki imanımızı mı değiştireceğiz? Neuzübillah.
Acaba rahmet-i İlâhiyeden ümidi kesecek de "Aldanmışız!" mı diyeceğiz? Maazallah.
Neleri bıraktık!
Biz bu felaketlerin, bu hüsranların esbâbını hep kendimizde aramalı; hep kendi nefsimizi muhâsebe altına almalıyız. O zaman görürüz ki, biz her ne çekersek kendi cezâ-yı amelimizi çekmekteyiz. Evet, şehâmeti, himmeti, sa'yi, sıdkı, istikameti, iffeti, ittihâdı, teâvünü, asabiyeti, gayreti, faaliyeti bıraktığımız için öyle şanlı bir mâzîden böyle zelil bir hale geldik.
Âyet-i celîlenin kısmına gelince, “Cenab-ı Hak bir kavmin felaketini isterse" demek, yukarıdan beri verilen izahata göre, o kavim kendi muamelâtıyla, kendi harekâtıyla felâkete istihkak gösterirse demektir.
Bkz. Manzum Tefsirler: 8, 10, 11, 12 ve 13. tefsirler; ayrıca Safahat: 4. kitap, Fatih Kürsüsünde, s. 228.